Yeter mi!!!

biberleri jülyen jülyen doğramalı şimdi, bu sefer değişik olsun kıllık değilmi işte ben böyle istiyorum hem artık benim için hıyarlar değil salatalıklar önemli...


garip oldu gidişhatı şu sıralar tekdüze hayatımın... meğer ne çok koşturmuş bilmeden terli terli soğuk sular içmişim şimdi hastalık telaşı sardı yalnızlıkla bir... bünyem kaldırmasa dursa tamam dese o bile kesmez alacaklıları hep daha diyecek açlar tanıyorum sevgi arsızları, düş kapanları...

yürüdüm durdum ben zaten kuşlardan da küçüktüm hep geceleriydi bir başıma kalışlarım hep soğuktu sabahlarım... yanıma alamadıklarım zaten bavuluma sığmayanlardı onlarıda öylesine bir köşeye bıraktım...

puslu kırmızı oluyor bazen sabahlar bazende alabildiğine beyaz... maviye, göğe inat yerlere çalınmış kar ile içimin ürperdiği sabahlar değil daha yaşadıklarım bunların daha ayaza vuranlarınıda gördüm ama peluş bi oyuncak ayı alasım var kalkınca beni ısıtsın sarıp sarmalasın diye ama oda hırpalar mı ki bedenimi yada derin bir izi kalır mı ? yüreğim kaldırır mı yoksa kolu, bacağı kopunca yada ne bileyim çakmadan düğmesi varsa düşerde kaybolurmu gecenin derin karanlığında oysa ben afilli bir ışıltı içinde ordan oraya koştururcasına dolanırken ortalıkta onada sahip çıkabilirmiyim ikimizede yeter mi sıcağım, boş bi yerler varmıdır ki içim(n)de onuda sarıp sarmalasın diyeceğim(n)...

Sus konuşma
Sözler kimin umurunda
Son bir öpücük
Yeter açık yaralarıma
Belki sen
Umutsuzluktan sessizsen
Zaten herzaman kaybettik senle ben...


doğru aslında kimse bize 1/10 bahis vermedi ama yarıştıracak birşeylerin olmaması da kötü sanki hani biraz daha uzun soluklu sürseydi yaşanabilenler biraz daha şarap içseydik beraber üşürken, biraz daha görmeseydik yalanları beraber uyurken... son olsun biraz daha acısaydık beraber biraz mazoşistçe olsaydı hareketlerimiz biraz daha olmadığı için mi? hep biraz daha diyorum yoksa biraz daha yeterde artar mıydı bize !!!

babalar ve oğullar kadar sadıktık oysa yoksa gizli sandığımız saklı sandığımız yada öyle sandığımız yalanlar mıydı avunup kaldığımız...


Bikaç kalp ağrısı,
Birkaç imdat çağrısı
Elimizde bunlar var

Mutlu olmaya yetmezki...



geriye döndüğümde....

döndü dünya saydı anlarını bir bir... gecelere inat döktüğüm yaşlar tıpkı yıldızların geceye küstüğü gibi çaresizdi.... aslında her biri sendin içten içe kaybolduğum her adımda bir sonraki düşümde ellerimden kaçan sen... susmadım işte arsız çocuğum ben bugün, en bilinmez romanın sonu, kalbimin çaldığı kapıların ardındaki gölgeyim, hiç istenmeyen yerde biten körpe bir ot kadarım yalandan gülenlerin gözünde yazdan kalan bir kaç meyve belki benliğim yavaş yavaş tozlanıp çürüyor bir köşede bugün değil zamana inat hep bi yerde şıkışan hecelerdeyim kısaca denizlerde gel git gibiyim zamansız, yersiz....

soluk soluğa sevişen cümleler ardına sığınan hokkabaz sanki parmaklarım, daha avuçlarımda terlemeden buruşturup attığım cümlelerse yaşadıklarım, bilinmeze saklanan sözlere açılan pencere gibi gözlerim, baktıkça farklılaşan resimlerde kalan ise sadece anılarım her dokunuşta biraz daha yalınlaşan isteklerimin aynası kalbim... küçük harf sessizliğimin aynası duruşum bazen bencil olmaya çalışan mutluluğum elimde tutamadığım, bilmediğim köşelerde harcadığım yaşlar kendime savaşlarım...

bilip bilmezlikten geldiklerim ise aklımda hep yer ettirdiklerim, güzel günlerin ışığı altında en yükseklerde uçurduğum ise en masum yanım çocukluğum...

attığım adımların yanında, önünde, arkasında yada gölgesinde, iyi veya kötü bir parça bile benimle bir koşan herekse ama herkese sevgili umutlu mutluluklarım...

ilk dokunanın yeri hep ayrı olacak bir tek buna eminim, yaşlarıma, hissedemesede her an okşadığı tenime, sıcağını hissetirdiği omuzlarıma rezerveli gölgesinde sığındığım...

srl...

senden, benden, bizden....

gece karanlığı kaybeder
ışık hükümsüzdür bir gölgenin ızdırabında
yolcunun nereye gideceği belirsiz
halatlar çekilmiş kımıldamak imkansız
ve yine en son seni bulur
hayat
ağlarsın
bitti yle başlar başlangıçlar
yarının gücü cılızdır kükreyen fırtınalarda
yalnızlık en kuytu anında konar damarlarına
veba gibi
durgun denizler söndürürler ışıklarını
bulutsuz gökyüzü
yağmuru olmayan buluttur,
şehir
kahverengiye bürünür


ufak bir mavi bile yokken gecede,
sokaklar ağlar baştan aşağı
çamura bulanan yalanlar akıp gider...
adımlarım şaşırır yolunu
sanki içim karışır yokluğunda,
kaldıramam...
derinlerinde kaybolduğum uçurum,
bir nefes...
zindanlara hapsolur hayatım,
sensiz...
ışık bile vurmayan düşlere akar damarlarımdaki kan
şehir bile uyanmaz yakarışlarıma
bir fısıltı bile çıkmaz
geceye doğar güneş,
ağlar soluksuz çocukluğum.





kısa anlar

ışıkları kapattı bir parça daha sakin olduğunu hissetti biraz ağır bir kokusu vardı son yaktığı tütsünün derin alamadı nefeslerini sessizce duruyordu elinde şarap şişesi hafifçe esen meltemi içine çekiyordu odanın köşesine hapsolmuşcasına çıkan sakin müziğin sesine bıraktı ruhunu artık giderek hafiflemişti bedeni kendine verdiği bütün acılar yavaş yavaş yok oluyordu derin kadehin içinde kaybolacakmışcasına baktı kırmızının rengi o kadar iştah vericiydiki yada değişik bir kızıl tonumu demeliydi yoksa gülümsedi bilmediği bir yalnızlık vardı dinlediği parçada müzik çaları yine takılmıştı saatlerdir aynı parçayı dinlediğini hissetti durdu, bir daha gülümsedi keyif almaya başlamıştı acıdan yoksun kalarak... biraz düşünür gibi oldu boş bir odada yankılanan sesini duyar gibi oldu ve şu anda cevap vermek zorunda kalacağı saçmalıkları olmadığı için sevindi gizlenişinin tadını çıkarıyordu elinde kadehi ufak balkonuna çıktı biraz daha gayret ederse yakamozun vurduğu denizi bile görebiliyordu... ağustos böcekleri hala alaycı boş ve gevezeydi ama huzur verdiklerini anladı derin bir nefes aldı, yasemin ve hanımeli kokusu karıştı vücuduna adeta kendinden geçiyordu yıldızların büyüsü altında gözlerini sımsıkı yumdu sonsuza almıştı bu anı defalarca yaşamak istercesine bütün bedeni yerden kesilmişti sadece ağustos böcekleri ve derinden gelen o takılmış şarkının bu anı doyasıya yaşanır kılışı yeniden aşık oldu bu kadar kolay vazgeçmemişti hayata ve yaşayacaklarına zaten geride kalanları hep olacaktı birden bunlar geldi aklına neden üzüyordu ki kendini dünya dönüyordu bir şeklilde ve o istemese bile ertesi gün olacaktı bu değişmiyordu... kararlı adımları ile tekrar yer minderine doğru yöneldi sırtını kanepeye dayamış artık bedenine ağır gelen başını boşluğa bırakmıştı duvara yansıyan mumların titrek ışığına daldı birkaç dakika bu kadar sade geçmişti mumlardan biri ansızın söndü diğerleri daha çok titremeye başladı, sanki dansın finalini sergiliyorlardı... serin bir esinti sardı odayı bütün sıcaklık bir anda yok oldu kendine geldiğinde saati 3'ü çoktan geçiyordu hayıflandı, kendince zamanı boşa geçirdiğini düşünerek... yorgun bedeni elindeki kadehle beraber dahada gevşemişti etrafı toparlamadan diğer mumlarıda söndürdü çoçukluğundan beri hep ilginç gelmişti bu hareket annesini hatırladı bir anda mumu parmakları ile söndürüşü geldi gözü önüne, zihninde anılar canlandı gecelerin ıssızlaştığı kış mevsimi geldi aklına elinde gaz lambası ile odada büyüyen annesinin silüeti duvarda canlanıyordu sanki... kısa bir mola gibiydi zihninden ona kalan bu resimler... duraksadı derin bir nefes aldı gecenin karanlığında elinde sırları ile odasına yöneldi müzik hala çalıyordu ağustos böceklerine ritm tutturan tınısı ile uykunun derin ipeksi sığınağına bıraktı kendini gözlerini yumdu herşey geride kaldı yarını için yeni bir güne uyanana kadar huzurluydu...

...

ne için verilmişti sözler, nereye kadar saklanmıştı hisler, neye karşı harcanmıştı bütün yeminler...

tutamadım kendimi...

hadi kalk
öpmek istiyorum uzat yanağını..


küçük çocuklar gibi oynuyorsun benimle ellerim hiç bırakmıyor parmaklarını, beraber düşüyoruz her adımda beraber koşup, ağlıyoruz tıpkı diğer çocuklar gibi ilk defa öğreniyoruz kimsenin suçlu olmadığı yanlışları... öğreniyoruz, ilk defa ıslanıyoruz yağmurda, ilk defa anlıyoruz başka birisini, ilk defa gülüyoruz içten ve hala düşüyoruz birkaç adımın ardında... hadi yaklaş uzat tenini bana, seninle öğrenmek istiyorum...


geldiğimi görmedin saklandım oysa

otur bi köşeye demeni bekliyorum
kedi gibi
kedin gibi



sustur beni, yaptığım hatalara kızarcasına... bana bir şeyler söyle ben artık kıpırdayamıyorum sana bu kadar yakınken nefes alamıyor biraz daha geçiyorum benden biraz daha uzaklaşıyorum gözlerinden başka bir odada senin hayalinle ağlıyorum... beni başka bir yere götür başka bir oyuncak bul bana başka şeyler göster yada dünya aslında yok de bana, yeniden anlat beni yeniden var et... şimdi sana bu kadar muhtaçken bir ses çıkar tut beni elimde bir his ol yeniden sana bu kadar susamışken beni bir kenara itme, ayaklarına dolaşmak istiyorum, her adımını seninle hissetmek...


yamalı sevdalar kaç şaire konak olur ki

üşüdüm biraz
örter(mi)sin beni
alış(ma)dım yoksunluğuna
hissizleştim galiba
soğuktan moraran el misali


resmine yeni yüzler ekliyorum kendimi avutuyorum sözde, aklımdan hiç çıkmayan o hayali sanki unutmak istiyorum... sanki geçmişi yargılıyorum derin suların dalgalarında çıkardığım haykırışları başka diyarlara taşıyorum bilmediğim ulaşamayacağım başkalarına bırakıyorum acılarımı... tenime dokunan rüzgar biraz daha yakıyor artık hissetmediğim kalbim o kadar sessizki sanki atmıyor yerinde, giderek küçülen bir nokta gibiyim uzaklardan bakılınca artık yok oluyorum seninle olmadığımdan... bir deniz feneri altında can veriyor yakarışlarım bir başka şehrin sabahı olurken ben burda gecenin karanlığında kendime veda ediyorum artık tek gördüğüm giderek uzaklaşan gökyüzü, üşüyorum...


gel
der(mi)sin
duymak istediğim bu
ruhlar oynaşıyor
hava da kararmış
belki de
kim bilir
özledim kelimesini ezberledim
sarılmamın eyleme döküldüğü anı da




sebeplerine hala alışamadığım bi oyunun sonucu yaşıyorum bir adım önümde yok oluşunu izliyorum günlerin, alışamıyorum bu çaresizliğime giderek bulanıklaşıyor günler giderek yok oluyor gece giderek azalıyor kalabalıklar giderek artıyor yabancılığım bu bilmediğim masala hareketlerim kısalıyor artık kendi bakışlarımdan şüpheleniyorum yıldızlar önüme çıkmıyor kaç zamandır havda en ufak bir değişiklik yok toprağın bile kokusunu alamaz oldum ama yürüdüğümü hissediyorum sanki, geride kalan yol gittiğimden farklı değil her yer karanlık gecenin sesi bile yok burada bir ışık olsa yoluma düşecek bir sen olsa bana tekrar bir umut verecek gözlerimi açabileceğim korkamadan ama üşüyorum giderek unutuyorum güneşin yakıcılığını artık bilmiyorum adımı konuşmayı unutuyorum sessizleşmem giderek yabancılaştırıyor beni bildiğim hallerime artık geriye dönüş olmadığını bilsemde bir tek sesine özlem duyuyorum...


yağmur a söylesem
sarhoşa
tükenir (mi)
ne dersin
zaman çabuk boşaltsın kumunu
yakın erişilmez oldu


duruyorum o dar sokağın başında tenim biraz daha üşürken geçenlerin bakışları ardında biraz daha yalnızlaşıyorum, elimden akan sular sanki gözyaşlarım gibi ıslanıyorum giderek... hava kararıken dahada korkuyorum burada bu en sevdiğim kaldırımlarda kaybolmaktan, adımlarımı nasıl atacağımı bilmiyorum hani ilk defa aşık olursunda söyleyemezsin ya işte onun gibi hissediyorum... tükenir gibiyim ama yüzüme haykırırcasına boşalan yağmur beni bir masalın içine karışmaktan alıkoyuyor, gerçeğe doğru sürüklüyor unutumaya çalıştıklarımı hatırlatıyor... sesine karışan bir kaç gökgürültüsü son duyduklarım olarak kalıyor ışıklar artık daha parlak değiyor tenime netleşmiyor bir türlü baktığım cisimler bir koşuşturmacanın içindeyim yanlış giden bir şeyler var ama anlatamıyorum beni dinleyen yok... sensiz kayboluşuma tanık olan o damlalardan başka... şimdi bekliyorum titreyen ellerimle, giderek dahada üşüyorum yağmurun tenime her dokunuşunda...

onun hikayesi

gözlerini yumdu akan yaşlara aldırmıyordu artık hecelere böldüğü sözcüklere taşıyordu yaşadıklarını, susmayı denedi sebepsiz savaşlarda gemileri olmalıydı şimdi... karadan çok uzakta dosttan çok düşman sıcağına yakın hissetmek istedi kimbilir belkide ondan uzak yollara düştüğü bu gecede son bulmasını istedi herşeyin... galiba üşüyordu ve hedeflemediği bir düşün içinde yaşıyordu gerçekleri... hafiften esen rüzgar onun denizindeki alaboraları arttırıyordu düşünmediği bir yaşama adımlar atmıştı, istemeden yanlışları olmuştu... şimdi ise kaçtığı bir geçmiş vardı herşeyi siler miydi zaman yinede yenilmiş sayılmaz mıydı bütün olanların ardında silinmeye bıraktığı izlerde yaşatmak zorunda kalmaz mıydı... sakin değil şaşkınlık içinde etrafa alışıyordu onu izleyen bir çift gözün varlığından habersiz.....

kadın, ince elbisesi yazdan kalma günleri hatırlatır bakışları ile kollarındaki çürükleri unutmuştu... günbatımından çok uzakta kendi içinde kalmış bir parça ışık ile yoluna devam ediyordu herkes karanlık herkes yabancıydı bu sefer korku değil en derinden yaşadığı sadece yalnızlık ve artık dayanamayacak olmasıydı... yüzünde ürkek bakışlarını bile gölgeyen gamzelerini alıp götürmüş şiddetle geçen yakın zamanın izlerini taşıyordu ama susmuştu içten içe ağladığı halde, duraktan kalkan otobüste bir karmaşa vardı insanlar hiç anlayışlı değillerdi o bir parça huzur ararken tanımadığı bir şehrin yüzlerini izlerken daha çok ürperdi nerede oluşuna... bilmediği bir son durağa doğru yola çıkmıştı, herşeyin geride o peronda indiği otobüsün içinde kalmış olmasını düşlüyordu sanki... yeni başlangıcında burda ilk adımlarını yeniden atacak yeniden doğan güneşe bakmayı öğrenecekti, ısrarla çalan telefonu bütün bu huzur dolu sessizliğini bozdu, ekrana bakmaktan korkar bir tavırla irkildi ama ısrarla çalan telefonu açmak tek çare gibiydi telefonun susması ile başlayan daha ısrarlı bir ses vardı tehditler ve küfürler saçan aciz bir erkek sesiydi daha fazla tahammül edememiş olacak ki bu konuşmayı tek bir kelime etmeden telefonla birlikte kapattı... kadın, bir soluk daha aldığında sanki boğuluyor gibiydi tirek elleri ve donuk bir suratı vardı yalnızlık içinde, elindeki o ıslak peçete parçası belli ki bütün bu bilmediğim yolculuğunda tek arkadaşı olmuştu hala sıkı sıkı tutuyor özenle katlayıp kuru kalmış bir başka tarafını kullanarak yüzündeki yaşları gizliyordu... bütün bunlar olurken aklımda fırtınalar estiren sorular belirdi kimdi bu kadın, neydi, ardında bıraktıkları, aklından geçenler, sorularına yetmeyen cevapları... karışmış saçları kadar onunda aklı karışık belkide benim gibi bütün bu sorulara cevaplar seçiyordu içten içe... şehre doğru yaklaştıkça artan ışıklar hala son bir umutla yaşatılmaya çalışılan ramazan ayının neşesini sergiliyordu kalabalık caddeler ışıl ışıl renklere boyanmış eğlence alanları, büyük bir alışveriş merkezinin otopark alanına kurulmuş minik bir lunapark bile vardı zaten kadının tek tebessüm ettiği an bu olmuştu fark edebildiğim... yüzünde gerçek bir gülümseme belirmişti içten, gerçekten isteyerek yaptığı... bu kısa manzara sanki saatlerce sürmüş gibiydi zihnindeki pusuları kaldırmış gibi bakıyordu caddelere çocukça neşesi çok saftı, dalgaları bir an durulmuştu daha rahat nefes alabiliyordu artık biraz daha doğruldu hiç kaçırmadan süzüyordu bütün renkleri zihnine kazıyordu unutmamak için bu geceyi... kısa süreli de olsa unutmuştu yorgunluktan uyuya kalıp ertesi günün ışıkları ile bir başka şehrin sabahına uyandığında acaba bu neşe yüzünde tekrar olacak mıydı... göremeyeceğim gerçeği ne kadar doğru olsada unutmaya çalışmanın zor olduğu bir ayrıntıydı bu kareler zihnimde acaba geçen günler ona neler getirdi yada nasıl bir karmaşanın içinde sönen bir yıldız oldu oda, bilemiyorum tek hatırladığım artık sadece gülümsediği o mutlu anlar ve yakamoz'a inat yüzünde parlayan bir kaç damla gözyaşı... o kadar...



Oyundan kalkmak isterken
Kağıtlar dağıtılmış,
Bu hava boşluğunda
Artık her şey satılıkmış.
Trafikte akmayan,
Hep onun şeridiyken.
Söylediği son şarkı,
Elveda Zalim Dünyaymış...

günaydın

geriye dönüp bakacak halimiz kalmamış anladım bir kez daha sonuna noktalar koyduğumuz konuşmalar bile tozlu raflara kalkan bir kaç kitaptan satırlar olmuş, sayfalar açıldıkça örtülmeye muhtaç kusurlarımız çıkıyor sanki konuşamıyor kimse... herkes durduğu yerinde, sözler hep aynı bakışlarda farklı değil gerçekten tek farklı olan zaman hepimize oynadığı kumarı bir kez daha kazanıyor biz yine yalanlara adanmışken yine dibe dalıp gözlerimizi kapatmışken sadece suyun üstüne çıkıp nefes almayı diliyoruz işte... bir avuç su daha çarpıyorum yüzüme bu sabah aynada gördüğüm yüze bir merbaha daha her sabah ki gibi günaydın diyorum gülümseyerek sabaha ve aynaya...

günaydın...

gerçek ne ki... aslında..

derdim bu da değil aslında evet karmaşık olan duygularımın arasında tek çıkarabildiğim bu... neyin nasıl olduğu, niye olduğu sorunum değilken kendimi içinde sorulara cevap ararken bulduğum bir düzen... kimin, neyin, nerde nasılın yargılanmadığı bir oyun sanki, kararlar çoktan verilmişken içimdeki bu çocukça karşı çıkma dürtüsü niye ki...! kısaca hani bir şeylerin önünde durabilir miyim? çabası belki... içimden geçirdiklerimse hani olurya dediğim ihtimallerin peşinde oluşum, cümleleri bile yorarak kendime hissettirmeden açıkladığım kadarıyla bu işte... sorular birikir cevaplarına önümde uzun bir kış var saklamam lazım...boş duvarlara nefretle bakarken içimden gelenleri söyleyebilmem için elimde biraz acı kalsın hani ihtiyaç olursa diye... sıcaktan bunalan yalnız sözler bile yorulmaz çıkar gelirya soğuk bulutsuz gecelerde hiç durmaksızın akar dudaklarımdan, bu şekilde söylemeye saklıyorum herşeyi...

sebep sen miydin, ben neydim, kime nasıl aşık olmuştu bahar esintileri ardında kalmış kısa pantolon giyen düşüncelerim, neye özlem duymuştum, ıslatırken dudaklarımı boş yere, bir parça daha bölerek birden fazla acıtırken içimi... tıpkı bardağından taşan su gibi... tıpkı yazık olup giden herşey gibi... yazık ettik aslında ne gurur ne öfke istedik, nede ellerimizi bu mavi göğe karşı çıkarcasına kaldırmayı sadece sonunu gözledik uzunca bir yola isteksizce çıkmış iki yolcu gibiydik iki ayrı düşünceyi aynı yolculukta farklı yalanlarla sürdürmeyi başardık... üzülenin biz olacağımızı bile bile yanılmayı istedik kimse söylemezse zaten kabul etmezdik, etmedik sustuk durduk yanılan, yaralanan yine biz olduk... ayrı yerlere dağılmış yapbozdaki parçaları aradık ama nafile bulamadık sadece baktık biraz daha yorulduk biraz daha zamanı yorduk içinden çıkamadığımız bu karmaşada sıkışıp kaldığımız yalanlara sığındık durduk...

esenler - 1

yalnızlığın kokusunda nefes alamadığıydı gerçek olan, etrafı o kadar keskince soluklaştıran bir pusuydu düşlerinin ona oynadığı bu kumar... zarlardan haberi bile olmadığı elleri vardı dokunamadığı kağıtların ardında dönen oyunları bile seçememişti, toydu..! alışacaktı ama nereye kadar dayanacağı konusunda bir adım bile atacak hali kalmadığı yılmış sesinden belliydi, boş odada çatlayan duvarlara eşlik eder gibiydi tınısı... ışığa günlerdir bakmıyor tutunmak istediği şeyleri bir bir buduyordu hasat zamanı o nadasa bırakmıştı toprağını üstündekileri ezip geçen bir buluta bağladığı gözyaşları vardı bitmezcesine akan...

asi sularda kalmış bir japon balığı kadar yalnız olabilirdi tek tarifle... karanlık derinliklerin içindeyken turuncu ışıklar saçıyordu ama boşlukta parlayıp sönmek gibiydi bütün çırpınışları tam birileri görecekken taşlar kayıyordu altında ve düşlerinin alabora olduğu denizinde tekrar boğuluyordu... zaten bir tek özlediği kıyıda sahiplerinin kalmış hiç kırılmayan düşlerin şişeleriydi, uzak yollara uğurlanmış yorgun dilekler...

duymasınlar...

sus, şimdi duymasınlar...

karanlığa dönen bakışlarımı çevir kendine, beni al onların dünyasından hatta buralardan... eskiyi demek istedim kalan geçmişi götür uzaklara bir adım daha atmasın bizden habersiz hem burası yalnızlık kokmuyor artık, değil işte eskisi gibi... sen kalıyormusun...

karmaşık sorular, cevaplara koşan yalnızlık, dünde kalmış pişmanlık... gecelerin en ıssız köşesinde sanki yaz tatiline girmiş gözyaşlarım gibi... susuyorum ama istediğimden değil nedenini bilmediğim bir susma sanki... işte karışık hisler hepsi... hiç birleşmeyen resmin sana kalmış bendeki yırtık parçaları...

dün sanki daha mı farklıydı_?

hergün tekrarına geldiğim soru dün yada bugün ikiside aynı değilmi sencede... farkına vardığım sadece değişen işareter...

rüzgarda ürperen tenimde anladı artık sadece yalnızlık değil tattığım herşeyden bir parça var içinde... sığ olup kalmak ne kadar durgunmuş derdim ama dipteki dalgaları suyun içindeyken anladım...

sorular biriktirmelimiyim yarın için yada daha önemlisi artık eteğimdeki taşların suya dökülme zamanı geldimi... yoksa ben gibi onlardamı kalsın bana...

zor gibi gülümserken ağladığını inandırmak ama en acı tadlara akan gözyaşları şimdi avuçlarımda hala sıcak... ama biraz da korkak işte yalnızlık tenimde, hissediyorum ürpertisini... pencereler bile uğulduyo sanki delice bir rüzgar ardına almış soruları kıyıda bir tek bana vuruyor balıklar eksik sadece karşıma geçip hesap soracak...

denizin tadını uzun zamandır bu kadar keskin hissetmemiştim... sulara gömülmüş düşlerim gibi ay kendi ışığınıda sulara bırakmış bu gece daha karanlık sanki hiç olmadığı kadar... derin bir gizemin ucunda başıboş kalmış sır bekçisi gibiyim seslerin sahipleri yanımda değil sözleri gibi... yolun sonunda elinde feneri olan biri var galiba...


-pardon, pardonnn... heeeyyy...!

-beni duyabiliyormusunuz_?

*-................................................

-bende öyle sanmıştım...


Eksik Bir Şey...

Eksik bir şey mi var hayatımda
Gözlerim neden sık sık dalıyor
Eksik bir şey mi var hayatımda
Gökyüzü bazen ciğerime doluyor

Öyle bir şey ki bu, kolay anlatamam
Atsan atılmaz, satsan satamam
Eksik bir şey mi var, anlayamam
Bak çayım sigaram, her şeyim tamam

Kalksam duraktan dolmuş gibi
Arka koltukta unutulmuş gibi
Terliklerimle, gelsem sana
Sonunda aşkı bulmuş gibi




Bu kadar anlamlı olmamalı sözler...


Mahkum...

uzun saçlarına saklamıştı bedenindeki yaraları, neşesiz ifadeler takındığı yüzünü hergün biraz daha kapatıyordu elleri, sözlerine noktalar koymak isterken devamlı virgüller sıralıyordu ona yazılmış replikler... kurumuş dudaklarını ıslatacak gözyaşları bile kalmamıştı artık, yoktu nemli dudakları... olmamıştı ki zaten uzun zamandır... aklında bir kaç mutlu anısıydı bir tek, uzun değil kısa fotoğraflardan ibaret zihnine yer eden... gülüşleri saklayabildiği ufacık düşlerdi işte gelip geçiyordu hepsi ansızın... sanki kelebeklerin ömrü kadardı ona tanınan gülüşler her şeyi tadı damağında yaşayıp unutuyordu tıpkı mahkum olduğu gibi unutulmaya... eski evlerin sokakları arasında yürüyordu kendinin ait olmadığı geçmişin tanıdık kırılmışlıklarında buluyordu izleri, sanki bu lanetlenmiş bir definenin hikayesiydi ve oda kendi payına düşen kısmını yaşıyordu bitecekti ama ne zaman oda bunu bilmek için çırpınan bi balıktı işte bu koca denizinde korsanların...

gömüldüğü derin sulardı yalnız kalabildiği bunu diyordu kendine hep... aklına böyle geldiği için değil bölyle olmasını istediği içindi yaşadıkları zaten... tanrıya nispet kaderini kendi yazdığı fikri ile avunuyordu, kaybettiğini bile bile... doğrunun yüzlerinden kaçıyordu artık... sessizdi işte kalabalığın içinde... sözlere muhtaç bir tavrı yoktu uzaktan bakıldığında... yaklaşıpta onun soğunda çözülebilende olmamıştı yaklaşan her kim olursa biraz daha kapanıyordu biraz daha uzaklaşıp derinlere çekiliyordu... asi çıkışlarına yenildiği bir sevda istemiyordu kısaca özlemine bir ad, bir sebep koymaktan kaçındığındandı belki kendine kalışı...



İçimde kapanmayan eski yaralar
Sen yoksan bana uğramaz mı ilkbahar
Kalemimde anlam, kağıdım biterken
Neden, neden sen?



İyi Geceler...

kimler temiz artık...!


önce sustuk demi uzun uzun birileri bozmalıydı uğultuyu ilk konuşan biz olmadık başkaları oldu... ürkek seslere adanmış içimizde bir mırıltı gibiydi bakışlarımız aslında çok şeyler demek istiyordu her biri her bir hece bir göz kırpması kadardı sanki ama biz o kadar hızlı kırpmışızki bundandır anlayamadık...

ben böyleyim ıslak nemli yaz gecelerimi kabusa dönüştüren bir aşk aramak gibi isteklerim var buluyorum galiba ama bulanda mı, bulunanda mı bişiler var bilmiyorum... eskiden olmazdı bunlar...

hiçbir şeyi bu kadar istememiştim bunu istediğim kadar bunu beklediğim kadar sessiz kalmamıştım seni duymak adına artık susuyor değilim konuşuyorum düşünmeden...


uzun uzunda konuştum belki kıyılardaki fenerlere taş çıkartan parlayışlarım bile oldu o kadar belliydiki ben o fenerlerin gemiyi kıyıdan uzak tutmak için olduğunu unutmuşum şimdi ise pişmanlığın bir öfkeye dönüştüğü safhada kendime kızmamaya çalışıyorum bunuda ellerimin arasında unufak etmeyeceğim söz verdim bir şeylere...

"A benim dilsiz dillerim
A benim sessiz ellerim
Yakala saçından tut hayatı
Çevir yüzüne, öp öp!"


"şimdide bu sözlere takıldım bi sezen aksu gecesi oldu yine düşüm, parçaların anlamı bir kadın benim için belki ondandır... bu hayranlık..."

sen okursan nasıl oku biliyormusun bu sözlere aldanma... sen bir tek bana kal bunları okurken ben nasıl sana bakıp, koklayıp yazdıysam sende öle oku beni gör, noktalara adımı sığdır virgüllerinde her bir satırın sende nefes al bir parça, biraz daha yaşat içinde bir parça daha ben ol ancak bu şekilde oku yoksa okuma...

hani düşünmek istemediğim bir kaç konuşmayı bile yapmış olsanda herşeyin bir ince iple asılı olduğu gerçeğini her zaman gördüm bunda ise bu olay sanki tersine olurmuş sanki sende gerçekten güldüğün bir hikayede olursun o bilmediğin kahramanlarla diyerek fısıldıyorum kulaklarına...

nasılsa gün doğacak yine hadi bu gece burda kalsın bir tek hatırla olur mu yıldızlar da biz kadar uzak ama onları görmekten o kadar mutlu oluyorsak belki bizde mutluluk denen şeyin sadece istemek olduğunu görebiliriz...

iyi geceler...



kimler bilirler...

bu sabah olmaz...! olsa bile benim için açmaz güneş...

dilimde zamansız bir burukluğun tadı var hızlı hızlı alıyorum ama adı yok benliğimde sadece tadıyorum... susmamam gereken bir anda sustum şimdi ne kendime çığlıklar nede isteyene kelimelerim var, herşeyim bi yerde sıkışıp kalmışken nefes almak bile güç... boğucu bir hüzün yanında hissiz dokunuşlarla uyuşmak bir köşede, güneşin doğmasını bekleyip yeni bir gün mü acaba, demeye çalışmak...

yorucu değil sadece yavaş yavaş parçalanmanın tanımı gibi diyorum... kendimden nefret ettiğim bir gece daha bir çıkmaz sokak daha zihnimde... bulduğum her yolun sonunda noktalar var ard arda koyduğum hiç bitmeyen sadece noktalar ben virgulleri kaybettim buna eminim...

etrafta yankılanan bahar sesleri bile zar zor ulaşırken içimde bi yerlere ben hala ölüm sessizliğiyle sayfalarda saklanıyorum, susuyorum meşgul edildiğim yalnızlıkla görülmeyen bir uçta...

kaybolduğum bir an daha işte yine bir film şeridi yine geçmiş yine içimde yanlış yalnızlıklar ve bir daha sarılamayacağım bir dostun topraklara karışması ben oturup yalnızlığı düşünürken o burdan çok uzakta bilip hayal edemediğim bir yerde çürümekte...yattığın yerde huzurlu ol dostum....

kaybettim artık ellerimi tutmak isteyenleri, kaybettim artık kendimi , kaybettim birkaç iyi sözde bana söylenenleri, kaybettim herşeyi şimdi bir hiçler kralı kadarım... nerede olduğunu bilmediğim bu tahtın başında bir benim işte herkesden uzak herşeyden ayrı...

neden, hoyrat bu kader
neden, kırılır kalpler...

aslında benden başka suçlu olan yok ama bir ihityaç belki kendinden başka bir şeyi hayatı, kaderi suçlamak... bütün tepkilere rağmen sustukları için galiba...

söz bitti, melodi yoktu şimdi sadece ışık var bir başıma sergilediğim bu oyunda seyircilerin şaşkın bakışları arasından sıyrılıp oyuna dönmem lazım ama çoktan kapanan perdenin önünde kaldığımı unutuyorum galiba...

hadi sıyrıl karanlıktan, at yalanları, sürüklen başka bi limana, güneş batarken aldığın keyfi bu sefer doğarken almayı dene...

birden bu sıralamayı gerçekleştirmek istiyorum ama bu gücü bildiğim halde sahip olamamak...

öğretmenlerim aklıma geliyor hayatımdaki en oturmuş kişiler, benim heykeltraşlarım ailemden sonra bana hayat verenler benim üzerimde hayat bulanlar... bu kadar zayıf olacağımı bilebildiler mi_?


Bitti buraya kadarmış dedim
Unuttum bile dedim
Avuttum kendimi sözde
Ama yine de akıyor gözyaşlarım
Islatıyor yastığımı
Seni özlediğim gecelerde

.

Saçma...

ne kadar kaldı ki... işte bak bir anılar sürüsü daha kurumuş ipe dizildiği yerde... ne çabuk geçti, ne kadar kısaydı günler, ne kadar uzundu düşler, zamana inat ne kadar yalandı sözler, gülüşler... ne kadar gerçekti bunlara inat sevmeler... kim bilir ne kadar_?

kimsenin gözü kalmasın arkada, kimse düşünmesin yarın tekrar görürmüyüm diye ötekini... kimse bilmesin sonunu..! başını hayal etmediği bir m
asalın... çok uzun zamandı yaşantımız kısa bir dalgasında birkaç pals kadarını yaşadık beraber... şimdi ise darbelere maruz kalmış bir tetikleme misali frekansı bilinmeyen yalnızlıkların ardına sığındık...

yok aslında geride kalan diyorum bazen yok işte yaşandı bitti ne olduysa orda o an oldu kimseler bilmesindi sanki parola, sadece sıralara kazındı orda onun üzerinde kaldı kimse yanına almadı içindeki sesleri, bir bir çıkarmadı dışarıya duyurmak istemedi hisleri...

bana açgözlüde demeyin değilim..! herşeye inat gülmeyi istedim hep istedim gibi görünsede aldığımdan çok verdim sonunu düşünmeden verdim ne zaman arkamı dönüp yanıldığım gerçeği bir duvar gibi karşımda kalsa bile... ben bir kaç el görmek isterken, bir kaç satırda, hecede soluksuz bir anı düşlerken çıplaklığın yankısı sardı etrafı, boş kaldım ne arasam tutamadım bi köşesinden titrek ellerimle...

şimdi gidenler var... yoluna çıkanları ezip geçen arıdına dönmeden kaçan, neden kaçtığı belli olmayan fareler sanki... yaşadıkları için geçmişe öfke yağdıranlar, hala çocuk kalanlar var hala içinde ne aradığını bulamayanlar var istesede göremeyeceği bir resme bakmaya çalışanlarla bir...

kalmadı sevgiler, havada asılı bir kaç cümle gibi en haykıran sessizlikte... tutmadı kimse ellerinden dostların... kimse bakmadı çantasına neleri sakladığının neleri kimden çaldığının yerine neleri bırakmadığının...

yalan anlarla dolu mişler geçerken zamandan ardına bıraktığı tozlar bile daha sıcakken... hala camdaki buhuyken sıcak yürekler... soğuk yalnızlığa gebe bir ana karanlıkta hatıralar...


... ... ...
Kendine iyi bak deme denmez saçma
Kendime bakarım elbet sen hiç korkma
Kendine kalıyor insan eninde sonunda
Sen bize iyi bak tanrım sevdalı kullarına



geçmişe sıkışmış bir kaç anı için bile olsa kendinize iyi bakın...



hiç_!

aaa bak yürüyorum...

hava aydınlanmak üzere... rüyaların en huzurlusunda olacağıma şimdi sobanın içten içe yanışını dinliyorum gözüme takılan kederleri atıyorum kirpiklerime dokunup geçiyorlar yüzümden, yanaklarımda derin izler bırakıyorlar üstelik... biri gelsin istiyorum tanımadığım biri bulsun beni şimdi bir kaç çift söze ihtiyacım var...

üşüyorum..! oda sıcak gibi ama dışarıdaki yağmurun sesi bir ürperti veriyor... eskilerden bir parça çalıyor kulaklarımda, ve melankoli... her bir hecede biraz daha ürperiyorum ama artık değilim, düşünceler varken yalnız değilim_! biliyorum tanıdığım insanlardan kalan anıları tazeliyorum... karanlıkla dansım bu tek başıma... her tekrarda biraz daha oluyorum biraz daha sertleşiyorum, tamam_! yüzüne bakmadığım insanlara verdiğim cezalar yetmiyor masum olmak istemiyorum... hadi nefret et şimdi_! evet, biraz daha küfret düzene ve buna uyanlara diyor yankılar beynimde susuyor gibi yapmaktan yoruluyorum dudaklarım kurumuşken...

çıtırtılar geliyor, tahta kuruları mı acaba_? yok..! bunlar benden gelenler, içimdeki kırıkların sesleri, yankısız çığlıklar bırakırken boşluğa bedenime hapsolmuş yalnızların ayrılışı bu duyduğum... hiç beraber olmadılar ki zaten...

sus..! sen artık konuşma bana lazım değilsin, bırak gözlerimi karartma... görmenin tadına varmak istiyorum... duyma..! ben kendime ağlıyorum değil sana bunlar, dökülenler benim temiz kalbimden, sen bunları bile çamurlaştıracak kadar bulanıksın... bilme..! ne istiyorsun ki daha bitirdiğin benden kalanları mı_? bunlar yok denecek kadar az, üstelik sen kırıntıları sevmezsin... hadi git şimdi dönme arkanı bende alacağın yok bedelini ödedim seninle geçen saatlerin şimdi indirim yapma bana gülme artık yanımda olmayan mutluluğuma... bırak beni bilmediğim bir sokakta sabaha kaybolmak istiyorum belki biri yolumu keser senden kalan son nefesimi alır belki beni huzura dolar... hadi git ne duruyorsun daha ben artık yokum görmüyor musun_? elimde bir kaç şeker avunuyorum çocukluğumla...

yapma, gördüklerin karşısında en ufak bir ses çıkarma sen zevkten anlamazsın zaten ben bedelini verdim hazzın sen sadece yaşat... şimdi yine git ben belki dönerim ama sen dönme ben kaybolmak istiyorum... kaybetmişliğin sancısında unut beni işte bilme artık ben yoktum olmadım sende görmedin bunları... şimdi git ardına bile bakma karışırken zifiri karanlığa bir tek şey söyle..!

hiç bir şey kalmadı mı geriye_?

Son nefes...

" 'elveda' çığlıkları tırmaladı kulaklarımı
karanlığın derinliklerinde verdim son nefesimi...
ve şimdi "

adanıyorum bilinmeze, susuyorum sustuğun gibi... bir çıt bile yok hüznümde, dökülen damlalar bile ses çıkarmıyor düştükleri yerlerde... her şey yok oluyor sanki... kendi yaptığım yıkılmaz kalemde boğuldum kumlara, bakamıyorum renklerine mavinin, gözlerim yok sanki...! karanlık her yer, bir yıldız bile yakınımda değil artık… eskiden en parlağıydı gözlerimi kamaştıran baktıkça ışıldayan bilmesem de dokunabildiğimi sandığım, artık yok sanki...

gölgesi’ne sığınabildiğim cepheye uzak bir siperde ölüyorum görenim yok, bilinmeyenim şimdi... anılmıyor yalnızlığım görülmüyorum başka bir gözde, yokum artık yaşamıyorum...

" 'elveda' çığlıkları tırmaladı kulaklarımı
karanlığın derinliklerinde verdim son nefesimi...
ya sonra "

hiç durmadım koştum… attığım her adıma ardı sıra yenilerini ekledim ta ki bu ana kadar, şimdi sustum yazıyorum geçmişe öfke, geleceğe sorular yüklüyorum... elimde bir kılıcım bile yok..! şövalye olacak kadar güçlü değildim üstelik, sadece yerle bir olmuş vasat bir krallığım vardı, kumdan...! bir dalga ile köpüklere karıştı arasından çıkan ise bir deniz kabuğuydu geride kalan, yarısı kırılmış başka kumlara karışmıştı, belki başka bir düşte tamamlanmayı bekliyordu kim bilir yada sen buldun hala saklıyorsun onu tamamlamayı bekliyorsun diğer kısmını ama hiç ummadığın bir yerde olduğunun bile farkında değilsin… kader ya bu kimsenin suçu değil belki senin bile ama birileri üstlenmeli bu enkazı, geride kalanları mı demeli yada... bilmiyorum tek bildiğim uzak bir yerlerden gelen tarçın kokuları genzimi yakıyor biraz da olsa düşünceleri unutturuyor bana… belki de sadece zaman geçen, ben fark etmeden geçiyor da bu yüzden sustum diyorum aslına bakarsan bende bilmiyorum tek bildiğim elimde bir şeyler olmalıydı fakat yok... kumların arasına gömülen yalnızlığımı yada beni en doğrusu kim bilecek senden başka neden başkası görmeyecek bu kadar derinden beni… artık yaralamıyor hiçbir darbe yüreğimi zaten bende değil ki hislerimi ona yansıtayım işte bir virgül daha atmak isterken bu satıra içimden noktalar ekliyorum yeter artık bir sen daha olmasın sonlarımda yeter...! yeter...! yeter...! bahar kokan (t)adın olmasa dudaklarımda çok mu fazla ki_? Ben, bencil değilim üstelik sadece bir parça tebessüm istiyorum bana yaşatabileceğin, sadece gülüyorum artık… sustum yine anlamadın konuşsam neye yarar...

" 'elveda' çığlıkları tırmaladı kulaklarımı
karanlığın derinliklerinde verdim son nefesimi..."

Kronik Yalnızlığım

içinden çıkamadığım kronik yalnızlık depreşti yine satırlarımda, susturamadım öfkemi damlarken kalbime... göremedim yüzünü sen yine giderken, bakamadım son defa seni bırakırken kendine, bilemedim...!

acele mi yaşandı bütün aşklarım yoksa geç mi kaldım gerçekten istediğim her birine_?

sustuğumda bir tek dalgalar var içimde... duyduğum çırpınan bu kaybolmuş balığın arsızlığı sadece, açık denizler isterken kendi sularından çıkamama korkusu yada kaybolmak başka koylarda...

sığınmak istemiştim bilmediğim bir limana belkide en başından bir hataydı savunmasız bırakmak kendimi...

şimdi üzüldüğümü gördükçe acabalara sarılıyorum hemen... ama dönemeyecek kadar yara aldım... konuşamıyorum artık gözlerinle, tutamadığım bakışların beni soğuk gölgelere itiyor huzur değil bu tattığım... tattığım artık ne yalnızlık, ne sen, nede bir başkası artık göremez oldum önümü kayboldum işte kendi yarattığım bu karanlıkta... senin ışıltını özledim dokunamasam da yine bekledim bir parça gülüşünü, içimi ısıtan...

dostlardan kalma bir kaç anıdan ibaret geçmişimde gezdim hep yokluğunda elimde boş şişeler kaldım hep durduğum bu yerde... dünya dönüyordu sen bile dönüyordun geriye bense durdum... dost bildiğim karanlığımda...

ölümdü gerçek olan bunu da bildim... peki sen neydin_? benim için... boş umutlar mı_? yoksa ölümden daha gerçek bi sebep miydin_? bütün bunlara inat yaşamama neden sunan.....!

evet ölümden başkası yalan ama sende varsın doğrularımda... hep olacağın gibi... bir boşluk artık adın dilimde, bir acı notasın şimdi sesimde... bir gece ansızın hatırladığım bir şarkısın düşümde uyanıp unutmaktan korktuğum...

acılarım diner mi_? sensizliğimde bir sevda dolar mı kalbime bilemem ama yerine hiçbirşey koyamadığım gerçeği ile hergün uyanmak zor... gerçekten zor...!

anlamanı dilerdim, bu kadar içten olduğumu kim bilir belki bir gün belki... ama bugünde değil artık bunu da biliyorum...


------------------------------------------------------------------------------------

acele mi yaşandı bütün aşklarım yoksa geç mi kaldım gerçekten istediğim her birine_?
geçkalıyorum hayata .. koşarak ilerliyor zaman ve ben tökezliyorum tam yetişeceğim sırada... dokunamıyor ellerim inciniyor..


sustuğumda bir tek dalgalar var içimde... duyduğum çırpınan bu kaybolmuş balığın arsızlığı sadece, açık denizler isterken kendi sularından çıkamama korkusu yada kaybolmak başka koylarda...
alabora olmuş denizim.. limanlarıma uğramıyor gemiler batıyor denizimde dalgalarımda kayboluyor gömülüyor derinliklere..


sığınmak istemiştim bilmediğim bir limana belkide en başından bir hataydı savunmasız bırakmak kendimi...
yığılıp kalan yüreğimi bırakmak istemiştim.. tepkisiz kalışlarım yağmurun üzerime yağmasını istememden di sadece.. sadece minik damlaları hissetmek isterdim.. fırtınanın beni sürükleyeceğini tahmin etmemiştim.. savrulan bedenime söz geçiremiyordum artık...


şimdi üzüldüğümü gördükçe acabalara sarılıyorum hemen... ama dönemeyecek kadar yara aldım... konuşamıyorum artık gözlerinle, tutamadığım bakışların beni soğuk gölgelere itiyor huzur değil bu tattığım... tattığım artık ne yalnızlık, ne sen, nede bir başkası artık göremez oldum önümü kayboldum işte kendi yarattığım bu karanlıkta... senin ışıltını özledim dokunamasam da yine bekledim bir parça gülüşünü, içimi ısıtan...

dostlardan kalma bir kaç anıdan ibaret geçmişimde gezdim hep yokluğunda elimde boş şişeler kaldım hep durduğum bu yerde... dünya dönüyordu sen bile dönüyordun geriye bense durdum... dost bildiğim karanlığımda...

ölümdü gerçek olan bunu da bildim... peki sen neydin_? benim için... boş umutlar mı_? yoksa ölümden daha gerçek bi sebep miydin_? bütün bunlara inat yaşamama neden sunan.....!
sen yoksun.. senden kalıntılar bile esirgendi avuçlarımdan... hıçkırıklarımı dindirecek sen yoktun.. sensizlik öyle ağır dı ki.. boğazımı sıkıyordu iki el..hayat durmuştu.. gitmiyordu adımlarını götürdüğün o sokaklara.. uğramıyordu sabahlar çürümeye yüz tutmuş gerçek bana..
çıktığım yokuşlar gittikçe artıyor.. düşmemek için direniyorum..


evet ölümden başkası yalan ama sende varsın doğrularımda... hep olacağın gibi... bir boşluk artık adın dilimde, bir acı notasın şimdi sesimde... bir gece ansızın hatırladığım bir şarkısın düşümde uyanıp unutmaktan korktuğum...

acılarım diner mi_? sensizliğimde bir sevda dolar mı kalbime bilemem ama yerine hiçbirşey koyamadığım gerçeği ile hergün uyanmak zor... gerçekten zor...!
yeni bir merhabaya hazır değil kalbim..ılık bir tebessüm beklemiyorum kimseden.. ateşler içinde uyandığım sabahlara gözlerimi açtığımda gerçek seni görmek istiyorum.. ikimizin şarkısını yağmurlu akşamda tekrar dinlemek istiyorum çamura bulanan saçlarımızı şuursuzca dağıtmak sabahlara kadar dans etmek istiyorum.. o şarkı yine çalıyor.. kocaman fark benim sayıklamalarım eşlik ediyor..
yeni sabaha uyanmak zor..


anlamanı dilerdim, bu kadar içten olduğumu kim bilir belki bir gün belki... ama bugünde değil artık bunu da biliyorum...
bir gün daha bitti..bir gün daha eklendi ayrı zamana.. biliyorum yine yoksun...

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------

yağmur bile karışır oldu yoluma artık izlerimde kalmadı geride... geçtiğim yolları bir bir kapatıyor o sen sandığım damlalar... içim ürperiyor gidiyorum bilmediğim uzaklara yorulduğum yok zaten, yorulmak artık yok...! ilerisi var artık sözlerimde adımlarımla yaşadığım yarınlarım var hep bir sonraki için çırpınan ve tamamlanmayı bekleyen hedeflerim var... ne kadar sensiz olsada çığlıklarım alıştım ben buna sen bana koca bir boşluk bıraktın bir doğum günü hediyesiydin oysa...! biraz olsa içime huzur, gözlerimde renk, nefesimde ferahlıktın, yasemin kokularıydın benim için adın gibi... bahara hasrettin içimde, hep açan hep bir köşede içime sinendin... ayrıldık işte yollarımız kesişmeyecek, dönmeyeceğiz geriye ben mutluyum varsay yada öyleyim dile...! ama değilim bunuda bil yinede hep dile olur mu belki bir gün, belki bende mutlu olurum... susuyorum sen geçince cümlelerde en çoşkulu anlarımda boğazımda bir ustura soğukluğu hissediyorum sesim kesiliyor, susuyorum yalnızca...! ben yaşadıklarıma pişman değilim de keşke daha farklı olsaydı sonumuz diyorum hala acıyla... ben sana hasret sen bana yoksun kalmasaydın...! her cümlende özlediğim demeseydin yerime... .... biliyor musun_? bugün yağmur var şehrimde senden ayrıldığımdan bu yana geçen saatler hep ıslak... her yerde kokun vardı oysa, şimdi siliniyorlar, terk ederken odamı senin huzurun, ağlıyorum umarsızca tek başıma koca bir evde yas tutuyorum tenekeler, şişeler birikti kapımda hiçbiri doldurmuyor işte bir tek heceni ağzından çıkan, bir tek bakışın olmuyor odamın duvarlarındaki resimler bir sen olmuyor... artık içimde huzur vermiyor anılar bana... özlem doluyor hep saatler hep yasak hep çile hep yalnızlık her şey varda bir sensin noksan bir sanaymış meğer bütün herşeyim... gidince yarım kaldım susuz kalan güller gibiyim kuruyor yapraklarım içten içe... biri beni tersten assın duvarlara...! üşüyorum, içimde kurudukça herşey korkuyorum yine sana hasret kalmaktan... acaba adını ne zaman unutacağım_? acaba ne zaman bir çoğul düşünce içine hapsolacak mutluluğum... havada iyice soğudu ben yazarken... uykusuz geçirdiğim kaçıncı saat haberim yok...! tek bildiğim senin olmayışın yanımda, bana bir huzur katmayışın... yalnızım, tek başına gecenin karanlığında, ne elimden tutan nede yoluma çıkan var gidiyorum ama yarınım yok...! bugünü yaşıyorum sadece... bir bildiğim var eskiden kalma; oda bu yola beraber çıkmıştık şimdi ise yalnızım... bir tek bunu biliyorum...

bir gün daha bitti..bir gün daha eklendi ayrı zamana.. biliyorum yine yoksun...

Hiç olmadığı kadar...!

pencereme vuran duman renk bırakıyor artık... ya ağladığım saatler sonunda artık gözlerimin garip bir tepkisi yada gerçekten ben dumanları bile kırmızı görür oldum, susuyorum artık hiç olmadığı kadar... ben çözüldüğümü zannederken bana bu yaptığın hiç yakışmadı hayat... aramızda bir anlaşma vardı artık ben düzene karşı gitmeyecek sen ise duygularıma kırbaç vurmayacaktın... yine bana en güzel kestirmeleri gösterip kurtların içinde bıraktın, susuyorum hiç olmadığı kadar.... dokunmuyor artık nefretim yaşayışıma, bu belki bir veda belki bir sebepsiz savaş kimbilir belki bir hiç yada şu an bile yok aslında... tek bildiğim yalanların ardına sığınmış koca bir hiç ve o hiçe adanan bir sefil, susuyorum artık hiç olmadığı kadar... yalanların bu kadar masalsı olunca inanmalıyım sanmıştım ama yaralar oldukça yüreğimi bakamıyorum gözlerine eski bir anı canlanınca duramıyorum kalabalıklar arasında yüzün geldikçe aklıma kaçıyorum karanlığıma çıkamıyorum gölgelerden... korkuyorum bilenlerin bana seni anlatacağından korkuyorum anlasana...! susuyorum artık hiç olmadığı kadar... derinlerimde sakladığım bir batıksın şimdi tek bir hece kadar kısasın dudaklarımda... yaptığım bir şey yok günlerdir sadece susuyorum elimde içinde ne olduğunu dahi hatırlamadığım bir şişe uyanıyorum sabaha gözlerim acıyor, midem bulanıyor elimdeki o iğrenç sigara kokusundan nefret ediyorum aynalarda gördüklerimden... hayal edemiyorum hissettiğini, anladığını bana bir adım bile gelmeye çaba harcadığını, susuyorum bu yüzden hiç olmadığı kadar... günüm farksız öncekilerden sadece bir refleks artık yaşamak... bana verdiğin acıya tepki yaşıyorum hala bitiremedin beni bu kadar savunmasız bıraktın ama beni hala vuramadın korkuyorsun yüzüme bakmaktan doğrularımı en yakıcı görmekten ve buna boyun eğmekten korkuyorsun saflığımı görüp bunu ben yapmamalıydım demekten kaçıyorsun fareler gibi leşlere sığınıyorsun bana bulaştırdığın bütün pisliğe rağmen hala gülebiliyorsun ama bakamıyorsun işte yüzüme, bu yüzden susuyorum artık hiç olmadığı kadar... düşmanı bile yanında olur düşmanının, gün bile doğmaz ay batmayacaksa ama sen gidiyorsun ben gelmeden tek başına değil üstelik beni alıyorsun yanına çocuk hislerimi saflığımı çalıp kirletiyorsun ucuz bir fahişe yaptığın bu hayatı bir kez daha beceriyorsun zevk aldığını sanarak, bu hastalığını gördükçe susuyorum artık hiç olmadığı kadar... yanılmayı dilemekten yoruldum artık hergün yeni bir planın var düzene oturttuğun hep yeni bir çaba gösteriyorsun bi sonraki çukurda boğulmam için ama yılmıyorum senle beraber öleceğim nefretim içimde senle beraber gömülecek toprağa bekliyorum son anı gözlerime bakıp acaba sığınacakmısın saflığıma bir kez olsun af dileyecek misin_? susuyorum artık hiç olmadığı kadar ne zaman konuşsam yalanlar ile kandırdın beni, bu sefer sen demeden susuyorum bir daha duymacağın kadar susuyorum gömüldüğüm bu toprağa adanmıyorum sadece seni bekliyorum nefretimi sana yaşatabilmek için bekliyorum işte sırf bu yüzden susuyorum artık hiç olmadığı kadar...


sesim bazen çıktı hayata, hep susmayı tercih edip küçük harfler söyledim... ama bana en büyük kelimelerimi sen öğrettin işte senin eserin bak artık kontrolden çıkan bir varlık sadece...

Başlığı yok...

Susmak mı çaresizlikti yoksa, söylenecek sözlerim varken nedendi bu sessizlik? Sana açlığıma nedendi belki sessiz kalışım, yokluğundu belki hala buna alışamamışlığımdandı belki… kim bilir bir günün sonunda ölen çiçeklerdi içimde yaşattığım, o son gününü yaşayan kelebekti belki ellerimde hayat bulduğunu sandığım, belki de bir hiçler tanrısıydı bilmem ben neydim kimeydim birikirken bu ıssızlığa…

Uzun süren bir yürüyüş ardından soluklanmak gibiydi sende kalışım öyle sakin heycanlı fakat bir o kadar da iyi hissettiren ama susadığım bir şeyler var hala içimde bir köşede eksikliğini hissettiğim hala bu sessizliğime çare diye beklediğim… beklide hiçti bunlar yada susan ben değildim de insanlar konuşmadıkları için kendimi susmuş kabul ediyordum beklide bir hiçti yaşadıklarım uyandığımda unutulacak bir masal gibiydi düşlerimde kalanlar beklide sadece zihnimin duygularımla oynadığı bir oyundu ne senden önce nede senden sonra benim elimde kalanlardı artık… sorularda yok artık sorduğum ve cevaplar aramadan devam ettiğim bulmacalar gibi oldu attığım adımlar her bir köşesinde yeni bir soru var önüme çıkan ve yeni bir köşesine kadar devam eden bir tamamlama çabası eksiklerimi, bana ne lazım ki ben bunun cevabını alamıyorken kendimde bulamadığım bir heceyken sözlerim neden benim ağzımda yankı buluyorlardı neden senin sözlerinin arasında yoklardı, sorularım yine susuşlarıma eşlik ederken, bu satırlarda hep içimde kalan bir fısıltı olacak adın… kimse bilmeden yaşatılacak bir günün olacak bende yaşamasak da aynı zamanı aynı adımlarda yaşatabilmek umuduna sarıldığımız için ben yaşadık varsayacağım ben ne olursa bunu dileyen düşünceler kuracağım ve sen bilmezken biraz daha sürüklenirken bu uçurumun derinlerine, yine bana bir nefes bile uzak değilken içimde fırtınalar koparan bir çocuk olacaksın bir sesin yankısı olacaksın kulaklarımda ve bir hece kadar çabuk çıkacaksın dilimden seni anlatmak için kelimelere ihtiyacım olmayacak çünkü sen kelimelerde anlam bulacaksın kendin bile görmezken adımlarını nereye gider olduğunu bileceğim her daim senin içinde senden bir parça olmak için kalacağım sen bana gelmedin çünkü ben kollarımı sana açtığımda sen bir gece kadar karanlık bir çığlık kadar keskindin kör bir kuyu başındaki susamış çocuktun ben buna sarıldım görmesen de ben sana adandım sen bilmesen de senle açtım bir sonraki güne sana doğdum, ama geç kalmıştık aynı nefesi alabilmek için…

Ardımda gördüğüm, sahiplerini kaybetmiş sözlerden fazlası değil bakmak istediğimde kalanlardan birkaç parça …

Sustum

sözler veriliyordu zamana inat, düşler kuruldu hep, yarın sanki hiç bitmeyecek kadar uzundu ve hep devam edecekti yaseminler çiçek açmaya... ama bu olmaz ki...!


sustum zaten ne demeliydim ki diye bir düşünce hakimdi nefeslerime, fazlaydı belki artık yaşananlar belki hiç olup gitmişti belki bir oyuncak arayışı içine girmiştim yalancı bir güneş görüyordum sanki yada güneşti belki, artık açmayan solmuş yaprakların anası...

sustum neresine düştüm o yalnızlığın yada tekil kalabalıklar arasına karıştım, herkes çoktu sanki ama herkes yalnızdı, bir tek nefesler tutulurdu heyecanlandığında yürekler bir tek sözler verilirdi kırılan bir kalpte, pamuktan düşler kadardı bir sonraki adımımda etrafımı çevreleyenlerin elleri... bir nefeste yok oldular...

sustum sözüm kaldı ama kime ne fayda ederdi herkes bir kırmızı şehveti ile aldanırken siyahlığın lüzumu yoktu arayan da olmazdı ki zaten başka bir heyecan bilmezdi bir tek geceye açan çiçekleri bilirdi, tavşanları beklerdi hep uyumadan srl srl demek isterdi her an... bir gün tutucaktı o gün gelecekti, gitmedi buralarda hep ama çokca karışık bi yerde düğümler çözülüyor sıra şimdi toparlamak dağılanları ...

srl srl :)