Mahkum...

uzun saçlarına saklamıştı bedenindeki yaraları, neşesiz ifadeler takındığı yüzünü hergün biraz daha kapatıyordu elleri, sözlerine noktalar koymak isterken devamlı virgüller sıralıyordu ona yazılmış replikler... kurumuş dudaklarını ıslatacak gözyaşları bile kalmamıştı artık, yoktu nemli dudakları... olmamıştı ki zaten uzun zamandır... aklında bir kaç mutlu anısıydı bir tek, uzun değil kısa fotoğraflardan ibaret zihnine yer eden... gülüşleri saklayabildiği ufacık düşlerdi işte gelip geçiyordu hepsi ansızın... sanki kelebeklerin ömrü kadardı ona tanınan gülüşler her şeyi tadı damağında yaşayıp unutuyordu tıpkı mahkum olduğu gibi unutulmaya... eski evlerin sokakları arasında yürüyordu kendinin ait olmadığı geçmişin tanıdık kırılmışlıklarında buluyordu izleri, sanki bu lanetlenmiş bir definenin hikayesiydi ve oda kendi payına düşen kısmını yaşıyordu bitecekti ama ne zaman oda bunu bilmek için çırpınan bi balıktı işte bu koca denizinde korsanların...

gömüldüğü derin sulardı yalnız kalabildiği bunu diyordu kendine hep... aklına böyle geldiği için değil bölyle olmasını istediği içindi yaşadıkları zaten... tanrıya nispet kaderini kendi yazdığı fikri ile avunuyordu, kaybettiğini bile bile... doğrunun yüzlerinden kaçıyordu artık... sessizdi işte kalabalığın içinde... sözlere muhtaç bir tavrı yoktu uzaktan bakıldığında... yaklaşıpta onun soğunda çözülebilende olmamıştı yaklaşan her kim olursa biraz daha kapanıyordu biraz daha uzaklaşıp derinlere çekiliyordu... asi çıkışlarına yenildiği bir sevda istemiyordu kısaca özlemine bir ad, bir sebep koymaktan kaçındığındandı belki kendine kalışı...



İçimde kapanmayan eski yaralar
Sen yoksan bana uğramaz mı ilkbahar
Kalemimde anlam, kağıdım biterken
Neden, neden sen?



Hiç yorum yok: