Toprağına Düşenlerim...

ellerimin titremesini anlıyorum bu heyecan bedene fazla belki, ama kıpırtısı bile güzel... ne, nasıl oldu, hangi yol ayrımında tabelalarımız aynı yönü gösterdi farklı yaşantıların peşinde bambaşka bir bulut parçasının altında özgürlüğe inat kısaltırken adımlarımızı, nasıl dolandı ayaklarımız aynı durakta yada kalp aynı atmak istiyor farklı bedenler içinde garip ama hala güzel hissetmek bütün hepsini ellerimi sallıyorum görenler varmı_? değişik bir serüven değil bu yada keşfedilmemiş bir yere yapılan yolculuk değil sadece masum bir pazartesi huzuru içinde göklere dalmak yıldızların benliğime bıraktığı ışıltıları paylaşabilmek ruhunla istenilen bu ve biraz daha fazlası ürkekçe, sessizce... kıyıdan uzaklaşan teknedeki şıpırtılar içimde artıyor kürekleri çekildikçe başka bir limana... sularına yaklaştım bir adım sonram ise yelkenlerimi indirmek ve bir fırtına beklemiyor düşlerim yada hazır değilim bu yorgunluğa kaybedilmişliğin acısı ile közlenecek... ben doğru mu yoruyorum_?

kısa satırlar, satır sonlarındaki o umutla beklenen virgüller ve dahası görülecek yeni bir hayal, hayal diyorum çünkü ulaşılmaz hala... geceye karışan ruhum nasıl yansıyorsa satırlarıma bedenim çok uzaklarda olmak istiyor, düşün düşümde çoğalırken bir defa daha sesim kısılıyor benim nefesim daha öncede kesildi ama bu onun gibi değil bu huzurlu bir ferahlık gibi... zihnimi kemiren soruların yenileri yakın gibi zaten oradaydılar ama çoğalacaklarını bu kadar beklemezdim, birden ansızın ve hevesli adımlar atmadım bir sonrası için açılan yeni bir kapı görebilmek adına sana kadar...

elimizdekiler ne ki_? belki sadece koca bir hiç veya sadece bir düş kırıntısının sıcaklığı yada yeni bir toprak parçasına atılacak adımlar...

ardı kesilmeyecek düşünceler belirdikçe sislerimde ışıkların vuruyor kıyından ama o limana girebilecek cesaretim yok aydınlığı beklemek ise çok geç olabilir, ya sen olmazsan orada ulaşamayacağım bir şişedeki giz olursan bu engin mavilerde uzun zamandır tatmadığım bu his içimi kavururken hala kapanamamış yaralarımı unutuyorum ve bir yenisi olmamasını diliyorum ben hala saflığımla... kolay değil görmek ellerini salladıklarıma karşılık uzaklarda belirecek... masum bir tebessüm belki içimde çırpınan bu kanatlıyı özgür bırakacak onuda görebilecek miyim_?

Sonu Yakındır..........



şehitler ölmez vatan bölünmez ise buradayız hala sonunu görecekler onlar sonunu getirecekeler biziz...

kınamak değil öfkeyle birikiyoruz bu sabır çoktan taştı uygun zamanı bekliyoruz...

Şeker Gibi Geçsin.......



Şeker gibi bir bayram olsun size, ne unuttuğunuz bir ses kalsın duymak istediğiniz nede bir el kalsın soğuk bıraktığınız...

İyi bayramlar... (:

Düş Değil Bu....

Ölümler çıplak gelir...
Geceyi indirir yavaşça, gözlerine,
Benden geçmek kolay değil.
Feryat eder ateş, sözlerime.

soğuk bir duvar sırtımı yasladığım, arkamı dönüp saklandığım karanlıkta .... kulaklarımda yankılanan kimsesiz hıçkırıklar var... ağzımda tadını kestiremediğim bir burukluk içtiğim kahvenin acılığı değil bu hayır, başka bir şey...!!! ıslak gözlerim mi sebebi, orasıda meçhul... o kadar çok aldım ki bu tadı artık manasız kalıyor hislerimde, alışılagelmiş bir burukluk... hani soğukta elin ıslanırda hissetmezsin ya bir süre sonra işte öyle birşey nasıl olduğu belli değil ansızın vuruyor kirpiklerime... gidesi yok sadece konaklamış dinleniyor vücudumda, çıplak tenimde titreyen hıçkırıklar oluşturuyor, yanlızlığın demini veriyor katran karası, kendi bardağında parlak umutlarım, kandırıyor beni hissizleşen düşüncelerimle aldatıyor ruhumu defalarca, şımarık bir sevgili gibi arsız, sebepsiz... açık kapılarımı kapatıyor arkamdan, sesim çıkmasın, bedenim vurmasın kıyıya sakın...!!! sabahı olur mu bu gecenin...! ipin ucunda ben, altımdaki tabureyi kürdan ayakları... neredeler sözlerin, sesinde gelmez olmuş ıssızım yine... terk ettiğin doğru ama hiç mi özlemedin bu teni, bana sinen kokunu, omuzlarıma düşen saçlarını, sana hayran bakışlarımı yada sadece bir tek beni ne kadar oldu baya deme ben saatini bile tutuyorum lise 3 o eylül'ün perşembe'si saat tam 11:00 (masal gibi, ne eksik ne fazla tam 11) işte o günden bu yana hiç unutmuyorum ne sesini, ne kokunu dudaklarında feryat eden adımı, bize attığın o bilinmez ilk adımları... sahi ben nasıl olduda söyledim bir çırpıda sana nasıl tutulmadığımı anlayamıyorum... o iki söz ne azap yaşattı hiç bilmezsin ama bilirim ben ne kadar keser nefesimi yada düşürür gözlerimi yerlere, bakışlarım silinir, yoklaşır bedenim ama sen bilmezsin...
artık bilmeyide istemediğin belli bakışlarından utanmak istiyorum hani görmek isteyip de bakmaktan korkarsın ama bakmadan da yapamazsın ya işte öyle... ne acımasız bir senaryo bu sonunda kim nasıl öldü, katil kim yada herkes pratikte yaşıyorda filmin sonu seyircide mi saklı ama kim bilir ki bu filmi, vizyon'da rekor kırmamış bir oyunun DVD si bile çıkmaz.... benim ki kuruntu sadece o... gün doğuyor bilmiyorum farkındamısın yada görmek istermiydin kamera arkasında bu manzarayı bir kez daha ellerin elimde safça üşürken bedenimiz, hala aşık, hala martılara ağlar, hala sarhoş ve hala dudakları ıslak iki bedenken...


Vedalar doğru değil,
Sevgiler yalan değil.
Koşarım ben, sensizliğe
Ağlarım, yağmur düşürür seni
Kapı açık, gir içeri...


sen arkamdan kapatıyorsun ama ben inatla açıyorum yenilerini bu bitmek bilmeyen kapıların... aynı bu şarkıda geçtiği gibi bilirim ki vardır şarkımı duyan... tutarlar yaralı parmaklarımı, kimbilir belki onların da yaralıdır parmakları, kimbilir farklı bedenlerde aynı tene dokunuyoruzdur yada çilek bize heyecan veren bir maceradır... kahvenin buğusunda hayaller kuruyoruzdur belki senle kurardık hata sen yazı yazıyordun onlarla yağmurlu soğuk günlerin camlarına... ama doğru geçen yıllardaydı o unutmuşum son bakışlar hep acıtır zaten o günden beridir bakamıyorum sonlara görmek istediklerim bunlar olmadığı için bakamıyorum aslında giden zaten gidiyor, kalanın ise yaraları bir türlü kabuk bağlamıyor belki şeker hastasıdır ama diabetik bir vaka değilim ki ben sadece sensizim...

bitiremedim hala seni, virgüllerim oldun daim noktasını kaybettiğim kitabımda... imzalı sayfalar bıraktım ben sana, senin için yazılan sensizliğe adanan... ne zaman görmeliyim doğan günü bari onu söyle yoksa ben bir daha göremeyeceğim güneşi nede göklere asılı kalmış gitmek istemeyen arsız ay'ın güneşe zıt hafif solgun halini... hava kararıyor gene benim uyku vaktim gelmiş sanada iyi geceler günüde buluşamaycağız belli belki bir akşam üstü görürüm seni belkide ... burasını aklıma bile getirmek istemiyorum sadece çocuksu bir umudum var o kadar olmaması için mutlu ol daim haince al benliğimi ama yerine bırak bir parça senden fazlasını...

ne bugün nede dünden kalanlar unutturdu bana adını hala benle düşümdesin...!!!



karışık tost......

durdum durdum şimdi bana sayfa bile verdiler "canım blog'um".... bu arada artık teknolojiye yenik düşmeye mi başladım ne eskiden kağıda karalardım artık direk online karalıyorum hadi hayırlısı dememek lazım ama denecek bişeyde yok güzel geçen sakin gün insanın canını sıkmaya çalışan saçmalıkların yanında geceye doğru gülen yüzler ve umutlu sözler hepsi gerçekten çok güzeller kimse okumazsa ben okurum diyordu yanlış hatırlamıyorsam bir kitabında pakize suda aynen öyle işte (: kimseye taş attığım yok........... bu arada........

kıraç dinlemezdim pek bu şarkıda değişik bir hisse kapılıyorum garip "bırakma beni insanlar kötü, bırakma beni korkuyorum...." ne güzel eziliyor ruhum satırlarda off içmek isteyen bir şarapçının parası olmaması gibi bir durum i.indeyim tek farkım param var içemiyorum sigaraya mı başlasam ama onada alışamam ki hem atakan da çok kızar bende kendime yediremem en iyisi pipo öle sabah yakarım çikolatalı akşama kadar ağzımda kalabalıkta yada halk otobüsüne binincede iki püf yapsam milletin dibide düşer hani neler yazdım hiç geriye bakmayacağım sadece yazıcam arsızca boyamak istiyorum duvarları senin rengine saflığınla bir yalnız sen gibi koksa odam üşüdüğünde giydiğin hırkamdan kokun hiç gitmesin birde hep sen koksun masum baharsı tekrara da aldım kıraçı artık çağlar bana senin winamp yine sıyırdı demeden değiştirmem de........ garip bi saplantı bu aslında kim yazmışki bu toggle olayını winampta tam bunalımlık bir mod seç bi para çalsın sabaha kadar ohh ne güzel byte'lar bile yorulur be anam gidip gelmekten hasbinallah ulan hiç byte yorulurmu onun doğasında var gidip gelmek :D ...........

bataklık aslanlarının belgeselini izliyodum dün sahurda 3 - 5 beceriksiz toplanmışlar bi kuytuya öküz başlı adının gerisini hatırlamadığım o masum hayvanların peşinden koşturuyolardı arada 8 - 10 zebrada vardı hani hiç utanmadan hala pijamalı gezen öğlen ortasında tam dedim zebralardan biri gitti aslan dişi olanlardan takıldı düştü salak o hızla koşuyosun sağına soluna dikkatli baksana ama olmaz illa pür dikkat koşacak, hah koştun gördük bütün dünya beceriksizliğini izledi bide aç kaldın sabaha kadar........

aynı gün seçilerek yazılmış tanrı tarafından benim için bütün bunlara hala bir tebessüm beslesemde insan uykusuzken tutarsız olabiliyor gerçekten yani nasıl bir durumda olabileceğimi bilidiğim için sahura kadar yatmamak en iyisi paşa paşa ye etrafında dönen parodiyi bilerek bizzat yaşayarak (yani dublör olma, doğaçlama yap) ye yemeğini tut orucunu işte işin sırrı burada herhalde uykuluyken yendiği zaman daha mı tok tutuyo sahurda ki yiyecekler dşdş hani sormuyorum değil............. işte malum gece babam yine uyku sersemi gözler kaymış ruh hala yatakta beden mutfakta bi durum sergiliyor geldi oturdu ne varsa yemek için çaba gösteriyor aradan bi beş dakika falan geçti çanakkaleden gelirken aldığımız o hiç bitmeyen peynirden yedi braz ve direk söylediği kelime bu peynir peynir kokuyor hınk, pardon, binecek var, neredesiniz, saat kim....!!! :S

işte aylarca yarılacağım mevzu peynir peynir kokuyo ben zaten karpuz keselim demedim ki siee :D nasıl bir katliam komedide oyuncu oldum zerre kadar farkında değilim ama rol alanlar benden de abuk hallere girince daha bir yaşanılası oluyor bu otlak güdülen koyunlarız biz peşi sıra uçurumdan atlayan sürü psikolojisi ile avunan........

bu kadar saçmalamamın nedeni de sırasıyla dinlediğim şu sanatçılar olabilir.... kurban - müzeyyen senar - slipknot :s bundan sonra minik dualardan bi ilahi istemiştim ama bulamadım bunun yerine şu an içerisinde coal chamber - something told me dinliyorum (resident evil soundtracklerinden) daha hiç eğitim almadan bu hızla boeing bile uçururum valla ne diyim ben.... bu kadar okudunuzda (ben yazdım hatta baya iyi geldi) inşallah biraz kafa dağatmışsınızdır...

yaralı parmaklar....

bunları sormadım değil kendime birden işte öle bişi.....

hissetmediğim küfürü bile etmem (:
kargaşa değilde keşkelerin yükleri
.......
başkaları gibi olmamak istedim oldu...............


gerçekten çok saf ve gerçekler yani ama bi yerde katılmadım sana tamam şu an yaşadığın sen ve isteklerin doğrultusunda koyduğun birbirini tutmayan eğri büğrü bir kalenin taşları olabilir ama hala kraliçe sensin ve canını verecek kölelerin elbet olacak bu kural böyle başka açıklaması yok ki

şu an deniz gelgitte ve suları çekilmiş kayıkçılar kıyıya yaklaşmaktan korkuyor o kadar
eski formuma dönüyorum herhalde.... bu arada


o sular, hepmi çekiliydi, hepmi korkunç geldi deniz onlara.... hem o deniz değil mi onların hayatı..........

oda bi balıkçı felsefesi olsun bırak yaa biz kıyıda kalalım...... bizim hayatımız ufak çakıl taşları bir ucu kesen diğer kısmı pürüssüz

çıplak ayakla yürümek, çıplak ayakla koşmak düşüceğini acıtılıcağını bile bile çakıl taşına küsememek..........

yorucu.... ama terliyken su içmek gibi bir şey nasıl istemek değil amacımız zaten, neyi istediğimiz bütün olay ve hüzünün yanında sönük kalmadan dost olacak bir mutluluk aradığımız....

sadece bu….. o yüzden yaralı parmaklarımıza bakıp soğuyanlar var bu bedenden.........

yaralarımız, zırhlarımız, kendimizi inanmayanlara kapadığımız...karanlıktan korkarlar ya, bilmezler o bizim aydınlığımız diye devam ederim ben ama bana bunu yapma çağatay (:


ardını görmek çabası yok o zaman satırlarımda virgüllerimi şimdi en uygun yerde koydummm



ıssız karanlıkta hızla düşen damlaların vurduğu bir yaprak düşündüm bunlardan sonra..... daldaki o verdiği savaşı ve bunca yük altında ezlien bedeninin narinliğini işte bu sırada aklıma güneşte ne kadar güzel oldukları geldi nasıl olsa bize vurmayacak o puslu günlerin ardındaki yaşlı teyzelerin kemiklerini ısıtan bahar güneşleri ama hayal etmek de pek kötü sayılmaz...... biz puslu sabahların hüzünlü çocukları, hep bir çöp buluruz kendi krallığımızda oynayacak ve bir dost köpeğimiz olur ıslıklarımıza karşılık havlayacak, evet bu kadar masum aslında yaşamak istediklerimiz bir baraka bile olsa içinde kalmış kirli bardağı yıkamak isteyen yürekler düşlüyoruz bunca satırlar ardında...... yakınmamız ne yanlızlık nede umutsuzluk yakınmalarımız sadece göremeyenlerin adına duyduğumuz keder basit gelen şeylerin karmaşıklığı aslında yada küçük bedenimize bol gelen bir pantolonun bizde yaşattığı büyü sırların ardında gizlenmiş kısa nefes molaları içinde çekilen zifiri gecenin kokusu gibi..... büyülü sadece, adını bilmeden gidilen bir şehir gibi, kokusuna hasret kalınacak bir duvar belki ama düşünülesi bir his bu.......... görmeden dokunmak gözlerindeki ışıltının parlaklığına ama yaşayabilmek kamaşmışlığını kendi gözlerimde........ sakin düşler, kısa heyacanlar ardına gizlenmiş umutlara susayan yürekler, avuçlara işlenmiş gözyaşları sebepli ama çaresizce akıtılan.... ne dünde kalan nede yarında solan filizlenmiş yeşeremeye hevesli düşlerin bekçisiyiz sadece mutluluğu kovalayan balonların havası içinde uçan çocuklarız hala aç, sahilde geceye ve sarhoş bir sevgilinin ıslak dudaklarına..........

istenenler küçüldükçe şartların büyüdüğü hiç mi aklımıza gelmedi_? !!!


LaLoU'ya teşekkürler bu satırlar ve geride kalanlar için...... (: biraz kırpsamda tam dediğim gibi saat 3 sularında (:

düşünülesi şeyler...!!!

mektuplar, şarkılar neye yarar ben giderken... iyi bir parçanın kısa sözleri gereği kadar sorumluluk gerektiren hisler içinde yoğrulmuş bir hamur kıvamında... kulak memesi diyolarya işte öyle bir şey......

nedensiz bir sorular silsilesi bütün bunlar... düşlerimin en dibinde oluşan şen kahkahalar nedense bir çıtırtı oluşturamayacak kadar cılız kalmışlar gördüğüm bu tablo karşısında... bir sürü insan sanki bir öğütme makinası gibi tek düze çalışıyorlar ve nasıl bir oyunsa bu oynanan masum oyuncakların bile haberi olduğunda oyun çoktan bitmiş oluyor karışık olmadı aslında ama bu şekilde hayat buldu elimde biraz incelensi bir fikir belki belkide biraz düşünülesi bir durum ama benden başka düşünen varmı düşünen düşlerimi...!!!

ağzımdan çıkan ender ve güzel sözlerden biri daha kısa bir zaman önce hayat bulmuştu satırlarımda "dilekler dilenir dillerde" ne kadar anlamlı dilenen dilekler mecaz düşününce saçma değil hiç, gereğinden fazla mâna yüklü sadece...

ufak kalabalıkların çıtırtısı, koşuşturmalar gördüklerim ne zaman içinde hissetsem kendimi bir değişik ruha bürünen yanlızlığım ortaya çıkıyor... ne garip yanlızlığın içinde yanlız kalmak ne melankoli yüklü bir duygu, karanlık gecenin ortasında yaşamam gereken his... bu değildi aslında ama bu şekilde yaşanıyor bu şehrin içinde benim sahiplendiğim bu ufak rol'de oyuncular değiştikçe senaryoda değişecek ama ne zaman bir yenilik var ise hüzün dolacak düşlere alışılmışın dışına atılan adımlar misali zor olacak ve unutulmak istercesine hüzün dolu olacak gözlerim buna rağmen kurumayacak yastığımdaki yaşlar işte böyle bir duygu silsilesi içinde bulunduğum...

huzura kavuştuğum bir parça kulaklarımda, bir parça ney sesi ve tambur var geride birazda ince saz bu arada dinlediğim parça ikinci bahar dizisinin soundtracklerinden "adem ile havva" Cengiz Onural'in elinde hayat bulmuş muhteşem bir eser...

yıldızlara dokunan düşler.........


gün ağarırken gelen mesajlar zihinim en sakin sıvışkan köşesini meşgul ederler, kızdığımdan değilde ahhh be diyemediklerim için bütün bu saçmalamam..... devamı olmayan bir yolda kayboldğunu düşünmek bazen ne kadar sakin ve huzurlu geliyor ama nasıl olsa sabah olup uyanacağım ve aynı düşünce malesef tekrar belirmeyecek zihnimde işte bütün bunlar olurken antalyada bir gece daha başladı yıldızlı biraz sıcak ve sakin huzurun sunduğu puslu düşler laci göklere karışmış ve pamuksu bulutlar da yok gözlerimde sadece masum kralların gaz lambaları doldurmuş gökleri masum dememdeki tek kasıtta hala yaşam için bir savaş vermeleri ve bilmedende olsa bize yön vermeleri bu sakin karanlıkta... yırtıcı kuşların gölgesindeki acımasız gündüz biterken dilimden dökülenler ne kadar tatsız olsada içimde kalanların hüznü hala avuçlarımda uçmayı dileyen bir yaralı güvercin ......

............ (: