Özlediğime

Bağışlanacak mıyım_?

Savurdum arsızca başka dillerden tutamadım ellerini öfkenin, açamadım kapılarımı arkandan geri dön diyemedim izleyemedim gidişini. Korkularımı azaltamadım yokluğunda yine yağmur gözler bana kaldılar, yine neşesiz bir bahar senfonisi çalındı kulaklarıma, sözlere muhtaç kaldı bakışlarım, tekrara alındım beklide inceleniyorum eksiklerim aranıyor ama ben en saf halim bu zannederdim böyle değil miydi_? Yoksa…

Ben neredeyim elimde olanlar aslında yoklar mı yada ben mi hayal kaldım bu rüya dünya içinde sadece kötü bir kabus mu yaşadıklarım yoksa… neye yarar ki üstümde kalmış ekmek kırıntılarını temizleyip uykuya devam etmek zaten tat alamıyorum günlerdir bir soğukluk bir garip ölmek hissettiğim sadece… ışığı alınmış ateşböceği gibiyim kendime bile faydam yok karanlıkta öylesine uçmaya çalışan halim… ışığım olan sen yanımda değilsin bundan belki sönüklüğüm ve hüznü yanıma dost bilişim ama sen zaten yoktun sadece oradaydın onların yanında ama gerçekten oradaydın şimdi ise hayalden başka bir şey değilsin gözlerimin önünde, yarını olmayan bir gece bu seferkini kaldırmayacak gibi duran bir bakışım var son defa göğe, yıldızlarıma… süzüyorum çocukça bir hevesle bakamadığım göremediğim kalmasın bu engin boşlukta, birkaç çakıl takışı da lazım şimdi bana son kez atayım bu mavilere… ışıklar sönmeden hemen önce bir suret ben olayım bu uçurumun kenarında bir başına, soğuk, yanlız… çığlıklar atıyorum haykırıyorum salaklıklarıma lanet düzenin becerdiği bir sefil olduğum için, aldanıp kandığım için… susmamın da bir faydası yok senden başka kimler anlayabilir ki... kim gözlerime bakıp düşlerimi, içimi görür, kim bana “özlediğim” der senden başka… fırtına öncesi sessizlik değil bu bir yok oluş adeta… susan bir adamın son sözleri sadece… yeni bir ses yeni bir koku değil bana hala sen lazımsın elimde olamayışına inat istediğim tek olan sen…

Var mısın_?

Hayır…!

Ünlemli cümlelerim pek olmadı daim tek düze giden heceler, ardında derin bir sessizlik bırakan kelimelerim oldu susuşlarım oldu seninle ve daha çok hissetmek istediğim yanımdan hiç ayrılmasın dediğim o kokundu… anlatmaya çalıştıklarım ise herkesi sevdiğim, kimseye boyun eğmediğim, kabul ettiklerim pes edişimden değil artık yorulduğumdandı belki… kendimi kaybetmekten de korktum, dahası bulunamayacak olmanın verdiği bir kaygıydı belki bu his ama keşfedilmiştim zaten yada öyle bir şeydi yaşadığım birilerinin bayrakları vardı açıklarımda adıma yazılan düşler vardı kurulan bir düzen içinde…



Bırakmam...!

eridim bir anda, kışın ortasında çözüldü buzdağlarım, tutamıyorum sularımı, benden akan yaşlarımı. nasıl bu hale gelebilirdim hayal etmek zor oluyor, yaşamak zor olsada, hala en doğru anlama biçimi, biz insanlar için...

o kadar yazdığım düş kırıklıkları, zalimce umutları kelepçeleyen sözlerim vardı,hala varlar ama onlar bile sustular bu safhada herşey durdu, ben durdum, dünya kurulduğu için dönüyor bir tek, çölde kalmış bir balık gibiyim muhtacım belki bir poşet içinde sulara hapsolmaya duymak istemiyorum tiktaklarını saatlerin artık bana seni hatırlatır oluyorlar artık daha bir anlamlı bakıyorum zamanın göstergesi duvar saatlerinin tiktak'larına lütfen diye başlayan cümleler kurma ne olur ben yapamayacağım sana olan uysallığım artık iyice çıktı kontrolden ve dinecek gibide değil bundan sonra ama şunu bil acımıyorum bu duruma çünkü bir eksik yada fazlan değil bu sensin belkide seni sen yapan bir olgu yada gerçeklik içimden sesler geçiyor her bir tıkırtısında sen varsın saatlerim çalıyor zaman biraz daha alıyor bizi birbirimizden çalarak. bana yaşattıkların yok henüz ortada zamanın bir kıyısında artık anlarımızın toplamı kadar biliyorum kokunu, adımlarını gerisi yok ellerimde. belki yakarışlarım bundan, bu yüzden korkuyorum belki geç kaldığıma...

aramızda ki günleri gülerek konuşuyorduk hatırlarsan onları küçümsüyordum sende üstelemiyordun yıllara olgun duran bakışlarınla incitmiyordun beni...


nasıl başladı bütün bu olanlar, nasıl bitecek, acaba bunun sonu nasıl olacak yada kim yazacak bizi yarınlara yada olacak mıyız_?

gelemeyecek yarınlara korkuyla bakıyorum kendime değil yaşayacağım boşluğa acıyorum bana güzel şeyler öğrettin, ağlamayı taddım adınla, kokunu alamadığımda sarhoşluğun kucağında buldum gecelerimdeki yıldızları ve susuzken akan yaşlarım, içimde kopan fırtınaları ağlayamadım kimselere...

şimdi gitmiyorsun, tuttum ellerinden bırakmıyorum artık...

görmeni istemeyeceğim bir yanım yok. bildiğin gibiyim, geneli sıradan çokca düşünceli, bir o kadar saf, hala oyunları geç farkeden, bisikleti yıllar önce hiç binmeden çalınmış bir çocuğum ben. sözlerim var verdiğim, adımlarım ise geriye çekemeyeceğim kadar sık yollarında...

bana söz ver tutunuyorsun arsızca bir yerlere ve bir deneme değil bu düşmeyeceğiz, bu yüzden üstüne yürümek ateşin hissettiğimiz ama serin sulara basmak gibi yaşıyoruz...

daha bir sevgili uğruna öfkemi belirtmedim yada kavgaya tutuşmadım... elime sinmiş kokunla şimdi korkuyorum karşımda koca bir gerçek var hayatın bana oyunları diyorum basitçe...!

tuttum bırakmam
(:

iyileşeceksin biliyorum...

Senin Sözlerin Ve Yine Senin Sonun

artık konuşma ne olur bana elinde papatyalarla gelen sendin bana sen fısıldadın o şarkının nakaratını şimdi ise susuyorsun benli sözlerde işte korkum buydu bundan geriye gitmişti adımlarım yine yanılmadım benim kadar temiz olmadığına ve anlıyorum sonuna gelindiğinin artık... sana beni veriyordum adım adım karşılığında sen kendini daha bir saklarken benim açıklarımdan, anlayamadım ben yine dönen bu çarkın başındaki oyuncunun hislerini ve amacını oysa biliyordum üzüleceğimi ama umutlarla bağlıyordum hecelerini sensiz sebepsizken gerek kalmıyor devam etmeye... sözümde yine duruyorum bir yere gittiğim yok ama sen gidiyorsun yüzüme baka baka ve suskunsun cevapların varken dilinde, bana bu yüzünü bu kadar çabuk gösterdiğin için gerçekten teşekkürler, beni koruduğun için kendinden onun içinde teşekkürler... ama bana tekrar acıyı tattırdığın için ayrı bir hüznüm var ben başlamadım bu oyuna sen başladın sen bitir ama bana söyleme bittiğini ben yaşamadım sayıyorum çünkü sen bana gelmedin bile yoksa kendimi avutamayacak kadar güçsüz kalacağım ve bunu görmek istemiyorum aynaya baktığım her sabah beni bana bırak ama al kendini artık beynimden ben silmiştim o kısmını düşlerin sen tekrar ekledin ve niye düşünmedin yaşatacaklarını bencil bir çocuksun bile diyemiyorum adının verildiği çiçekler kokuyor seni görmezken yeter artık diyemiyorum ama ben yerimdeyim yine sen gidiyorsun bunuda biliyorsun

Dönme sakın geriye, bakma bana ne olur, beni mutlu bil giderken, bu benim son arzumdur...

Devamı Olan Yazı 1 (12.11.07)

omuzlarımda adını bile bilmediğim yükler üst üste binmiş oynuyorlar bu saçmalığı andıran günlerimde, sanki bendekiler bana yetmezmiş gibi kiralık kederler bekçisi oluyorum sesim kısıldıkça onların dumanlarında, daha bir geliyorlar üstüme yapabildiklerim sınırlı değil aslında sadece hiç yapabildiğim... hissettiğim kahkahaların ardındaki yaşlar bile tatsız düşüyor dudaklarıma ama görünmüyorlar dışarıdan bakanlara, susuz kalmış bir çocuk edasında bu bekleyişim anne karnında sessizce ama kimse anlamıyor bu muhtaçlığı, kısa molalarım da olmuyor artık nefes alabildiğim sadece ellerimdeki mutsuzluk kelepçeleri bağlıyor beni artık hayata ne zamansız bir yakarış bu daha yeni yeşeren bu bahçemde garip bir hüzün değişik bir mevsim gibi bu yaşanılan, kimse duymuyor bilmiyor görmüyor...

özlediğim tatlar aramaktan yoruldukça özlediklerimin benliğimde artan hissi boğuyor düşlerimi anlamsızlıklar sürüsü bu kervanda boş bir matara gibi manasızım, ihtiyaç duyulmayan bir varlık bile değilim belkide yada unutuluyorum sakince, düşünülmeden yada gözlerimden dökülenleri mi göstermem lazım arsızca boş bekleyişlere umut vererek mi yaşamam gerekiyor...?


canımı acıtanlara sessiz kalmamaya çalışmam için önce güneşi görmeyi düşlemem gerekiyor, galiba ama bunun için çok geç kalmış olabilrim yeni bir düş hakim benliğime yada buna benzer bir durumum var bu sıralar, tanımsız... kısaca dilimde henüz bi manası yokken hislerin ne kadar tatsızlar ne acı nede ferahlık veren bir koku alıyorum burnumu sızlatan...

...devamı var bunların fakat


aslında bu yazı 12 kasımda yazıldı ama blog bu şekilde gösteriyo, taslak olarak saklamıştım :s


Devamı Olan Yazı 2 (20.11.07)

ilk defa bir yazımı uzun bir süre sonra farklı hislerle ama aynı tonlarda devam ettiğim için ikiye ayırmak istedim... hayatım nasıl bir kurguda ve benim komutlarımı veren yönetici nasıl bir yol izliyor bunlara çokça takılıyor bu günlerde aklım daha düne kadar unutmak istediklerim yada öyle sandıklarım nasılda belirdiler en gerçek halleriyle nasıl oynandım, nasıl oynadım... buna karşılık olanların yanında bunun bile nasıl olduğunu anlamazken karşımda gülen bir çift göz ve sıcacık ufak eller var avuçlarımda yada şu an olmasa bile bunun için çarpmak isteyen bir kalp bir zamanlar bende istemiştim ama şimdi değil...! gerçekten kabul ediyorum traji komik bir öyküm olduğunu bunca saçmalık ve daha hiçbiri bitmeden yenileri koşturuyorlar uzaklardan bana doğru programım bozuldu geri dönüşüm kutumdaki dosyalarım silindi zannederken geri alınmış da haberim yok... çok karmaşık değil aslında assembler kodları ile çalışmak yada zor öğrenilir bi durum değil ama birileri sıfırlasın portlarımı "CLRF PORTA olmadı garanti olsun CLRF PORTB" bunlar öykümü yaşanılır kılan komiklerin düşlerimde yaşattığım masal kısmı keşke bu kadar kolay olsa içimdekileri bir çırpıda silmek, alıp götürmek bilinmeyen bir boşluğa...

kendine uysal bir sıfat bulamayan ve buna rağmen yanlışlarını kabul edip çevresine zarar vermek istemeyen bir yaratık tanıyorum ve bana değerlerimi hatırlatıyor düşlerimle oynuyor usulca tekil bir kişiliği biz yapıyor ellerindeki büyü ile....

yeterli mi_?

işte bu soru yankı buldukça aklımın uç köşelerinde kendime gelme şansım biraz daha azalıyor acaba nereden çıktı diyorum bu seslerin yankılarını zihnimde çınlatan sesin sahibi... tatlı bir anı olmalıydı benim için ama gerçekliği sunulunca soframa kursağımda kalmasından korkuyorum nefes alışlarım kısalıyor, ölümle dans ediyor dilimdeki sözler ama mutlu olamıyor kalbim çünkü daha bir anlam yüklü değil bu sözlere, benden çıkmadılar yada gerçekten bir değeri varmı bunları seslendiren o narin beden için... nasıl bir oyun bu birisi crack'lesin bunu yoksa bağımlılığım artacak ve yoruluyorum cd'sini aramaktan dağanık odamda...

adını öğrenmek istemezdim belki elimde olsaydı yada seni ilk gördüğüm anı silmek isterdim sahne aralarımdan ama yapamıyorum biz sanki hep yardımcı oyuncu olmuşuzda adımız yanlışlıkla figüranlara yazılmış...

şuna cevabın var mı gerçekten_?

"doğru mu bu sözlerin_?"

o kadar değişik bir tablo ki bu hala bakıyorum bu küçük serginde herkes çıkmış oradan ama ben hala içerideyim ama sen yoksun yanımda bana destek verecek aslında benim anlatmak istediğim diye söze başlayıp bana gerçekte göstermek istediğin o resmi çizdirecek sözlerine ihtiyacım var dedim ya bir anlam yükle bu satırlarıma düşündürme beni bana cevaplar bul ama doğrularıda koy yanına yalanlara sığınacak gücüm yok bunuda bil...

ikimiz de yorgunuz bununda farkındayım, senin için bir sığınak olmaktan korkuyorum fırtına geçince bu sakin sularımı terkedersen diye...

bu son parçaları kalmış puzzle'ımı birleştirsen keşke, ama sen bu yazılanları göremeyeceksin galiba...

....


ve bu yazımda bugün yani 20 kasımda yazıldı ama blog işte ne yapsa katlanıyoruz :)


Toprağına Düşenlerim...

ellerimin titremesini anlıyorum bu heyecan bedene fazla belki, ama kıpırtısı bile güzel... ne, nasıl oldu, hangi yol ayrımında tabelalarımız aynı yönü gösterdi farklı yaşantıların peşinde bambaşka bir bulut parçasının altında özgürlüğe inat kısaltırken adımlarımızı, nasıl dolandı ayaklarımız aynı durakta yada kalp aynı atmak istiyor farklı bedenler içinde garip ama hala güzel hissetmek bütün hepsini ellerimi sallıyorum görenler varmı_? değişik bir serüven değil bu yada keşfedilmemiş bir yere yapılan yolculuk değil sadece masum bir pazartesi huzuru içinde göklere dalmak yıldızların benliğime bıraktığı ışıltıları paylaşabilmek ruhunla istenilen bu ve biraz daha fazlası ürkekçe, sessizce... kıyıdan uzaklaşan teknedeki şıpırtılar içimde artıyor kürekleri çekildikçe başka bir limana... sularına yaklaştım bir adım sonram ise yelkenlerimi indirmek ve bir fırtına beklemiyor düşlerim yada hazır değilim bu yorgunluğa kaybedilmişliğin acısı ile közlenecek... ben doğru mu yoruyorum_?

kısa satırlar, satır sonlarındaki o umutla beklenen virgüller ve dahası görülecek yeni bir hayal, hayal diyorum çünkü ulaşılmaz hala... geceye karışan ruhum nasıl yansıyorsa satırlarıma bedenim çok uzaklarda olmak istiyor, düşün düşümde çoğalırken bir defa daha sesim kısılıyor benim nefesim daha öncede kesildi ama bu onun gibi değil bu huzurlu bir ferahlık gibi... zihnimi kemiren soruların yenileri yakın gibi zaten oradaydılar ama çoğalacaklarını bu kadar beklemezdim, birden ansızın ve hevesli adımlar atmadım bir sonrası için açılan yeni bir kapı görebilmek adına sana kadar...

elimizdekiler ne ki_? belki sadece koca bir hiç veya sadece bir düş kırıntısının sıcaklığı yada yeni bir toprak parçasına atılacak adımlar...

ardı kesilmeyecek düşünceler belirdikçe sislerimde ışıkların vuruyor kıyından ama o limana girebilecek cesaretim yok aydınlığı beklemek ise çok geç olabilir, ya sen olmazsan orada ulaşamayacağım bir şişedeki giz olursan bu engin mavilerde uzun zamandır tatmadığım bu his içimi kavururken hala kapanamamış yaralarımı unutuyorum ve bir yenisi olmamasını diliyorum ben hala saflığımla... kolay değil görmek ellerini salladıklarıma karşılık uzaklarda belirecek... masum bir tebessüm belki içimde çırpınan bu kanatlıyı özgür bırakacak onuda görebilecek miyim_?

Sonu Yakındır..........



şehitler ölmez vatan bölünmez ise buradayız hala sonunu görecekler onlar sonunu getirecekeler biziz...

kınamak değil öfkeyle birikiyoruz bu sabır çoktan taştı uygun zamanı bekliyoruz...

Şeker Gibi Geçsin.......



Şeker gibi bir bayram olsun size, ne unuttuğunuz bir ses kalsın duymak istediğiniz nede bir el kalsın soğuk bıraktığınız...

İyi bayramlar... (:

Düş Değil Bu....

Ölümler çıplak gelir...
Geceyi indirir yavaşça, gözlerine,
Benden geçmek kolay değil.
Feryat eder ateş, sözlerime.

soğuk bir duvar sırtımı yasladığım, arkamı dönüp saklandığım karanlıkta .... kulaklarımda yankılanan kimsesiz hıçkırıklar var... ağzımda tadını kestiremediğim bir burukluk içtiğim kahvenin acılığı değil bu hayır, başka bir şey...!!! ıslak gözlerim mi sebebi, orasıda meçhul... o kadar çok aldım ki bu tadı artık manasız kalıyor hislerimde, alışılagelmiş bir burukluk... hani soğukta elin ıslanırda hissetmezsin ya bir süre sonra işte öyle birşey nasıl olduğu belli değil ansızın vuruyor kirpiklerime... gidesi yok sadece konaklamış dinleniyor vücudumda, çıplak tenimde titreyen hıçkırıklar oluşturuyor, yanlızlığın demini veriyor katran karası, kendi bardağında parlak umutlarım, kandırıyor beni hissizleşen düşüncelerimle aldatıyor ruhumu defalarca, şımarık bir sevgili gibi arsız, sebepsiz... açık kapılarımı kapatıyor arkamdan, sesim çıkmasın, bedenim vurmasın kıyıya sakın...!!! sabahı olur mu bu gecenin...! ipin ucunda ben, altımdaki tabureyi kürdan ayakları... neredeler sözlerin, sesinde gelmez olmuş ıssızım yine... terk ettiğin doğru ama hiç mi özlemedin bu teni, bana sinen kokunu, omuzlarıma düşen saçlarını, sana hayran bakışlarımı yada sadece bir tek beni ne kadar oldu baya deme ben saatini bile tutuyorum lise 3 o eylül'ün perşembe'si saat tam 11:00 (masal gibi, ne eksik ne fazla tam 11) işte o günden bu yana hiç unutmuyorum ne sesini, ne kokunu dudaklarında feryat eden adımı, bize attığın o bilinmez ilk adımları... sahi ben nasıl olduda söyledim bir çırpıda sana nasıl tutulmadığımı anlayamıyorum... o iki söz ne azap yaşattı hiç bilmezsin ama bilirim ben ne kadar keser nefesimi yada düşürür gözlerimi yerlere, bakışlarım silinir, yoklaşır bedenim ama sen bilmezsin...
artık bilmeyide istemediğin belli bakışlarından utanmak istiyorum hani görmek isteyip de bakmaktan korkarsın ama bakmadan da yapamazsın ya işte öyle... ne acımasız bir senaryo bu sonunda kim nasıl öldü, katil kim yada herkes pratikte yaşıyorda filmin sonu seyircide mi saklı ama kim bilir ki bu filmi, vizyon'da rekor kırmamış bir oyunun DVD si bile çıkmaz.... benim ki kuruntu sadece o... gün doğuyor bilmiyorum farkındamısın yada görmek istermiydin kamera arkasında bu manzarayı bir kez daha ellerin elimde safça üşürken bedenimiz, hala aşık, hala martılara ağlar, hala sarhoş ve hala dudakları ıslak iki bedenken...


Vedalar doğru değil,
Sevgiler yalan değil.
Koşarım ben, sensizliğe
Ağlarım, yağmur düşürür seni
Kapı açık, gir içeri...


sen arkamdan kapatıyorsun ama ben inatla açıyorum yenilerini bu bitmek bilmeyen kapıların... aynı bu şarkıda geçtiği gibi bilirim ki vardır şarkımı duyan... tutarlar yaralı parmaklarımı, kimbilir belki onların da yaralıdır parmakları, kimbilir farklı bedenlerde aynı tene dokunuyoruzdur yada çilek bize heyecan veren bir maceradır... kahvenin buğusunda hayaller kuruyoruzdur belki senle kurardık hata sen yazı yazıyordun onlarla yağmurlu soğuk günlerin camlarına... ama doğru geçen yıllardaydı o unutmuşum son bakışlar hep acıtır zaten o günden beridir bakamıyorum sonlara görmek istediklerim bunlar olmadığı için bakamıyorum aslında giden zaten gidiyor, kalanın ise yaraları bir türlü kabuk bağlamıyor belki şeker hastasıdır ama diabetik bir vaka değilim ki ben sadece sensizim...

bitiremedim hala seni, virgüllerim oldun daim noktasını kaybettiğim kitabımda... imzalı sayfalar bıraktım ben sana, senin için yazılan sensizliğe adanan... ne zaman görmeliyim doğan günü bari onu söyle yoksa ben bir daha göremeyeceğim güneşi nede göklere asılı kalmış gitmek istemeyen arsız ay'ın güneşe zıt hafif solgun halini... hava kararıyor gene benim uyku vaktim gelmiş sanada iyi geceler günüde buluşamaycağız belli belki bir akşam üstü görürüm seni belkide ... burasını aklıma bile getirmek istemiyorum sadece çocuksu bir umudum var o kadar olmaması için mutlu ol daim haince al benliğimi ama yerine bırak bir parça senden fazlasını...

ne bugün nede dünden kalanlar unutturdu bana adını hala benle düşümdesin...!!!



karışık tost......

durdum durdum şimdi bana sayfa bile verdiler "canım blog'um".... bu arada artık teknolojiye yenik düşmeye mi başladım ne eskiden kağıda karalardım artık direk online karalıyorum hadi hayırlısı dememek lazım ama denecek bişeyde yok güzel geçen sakin gün insanın canını sıkmaya çalışan saçmalıkların yanında geceye doğru gülen yüzler ve umutlu sözler hepsi gerçekten çok güzeller kimse okumazsa ben okurum diyordu yanlış hatırlamıyorsam bir kitabında pakize suda aynen öyle işte (: kimseye taş attığım yok........... bu arada........

kıraç dinlemezdim pek bu şarkıda değişik bir hisse kapılıyorum garip "bırakma beni insanlar kötü, bırakma beni korkuyorum...." ne güzel eziliyor ruhum satırlarda off içmek isteyen bir şarapçının parası olmaması gibi bir durum i.indeyim tek farkım param var içemiyorum sigaraya mı başlasam ama onada alışamam ki hem atakan da çok kızar bende kendime yediremem en iyisi pipo öle sabah yakarım çikolatalı akşama kadar ağzımda kalabalıkta yada halk otobüsüne binincede iki püf yapsam milletin dibide düşer hani neler yazdım hiç geriye bakmayacağım sadece yazıcam arsızca boyamak istiyorum duvarları senin rengine saflığınla bir yalnız sen gibi koksa odam üşüdüğünde giydiğin hırkamdan kokun hiç gitmesin birde hep sen koksun masum baharsı tekrara da aldım kıraçı artık çağlar bana senin winamp yine sıyırdı demeden değiştirmem de........ garip bi saplantı bu aslında kim yazmışki bu toggle olayını winampta tam bunalımlık bir mod seç bi para çalsın sabaha kadar ohh ne güzel byte'lar bile yorulur be anam gidip gelmekten hasbinallah ulan hiç byte yorulurmu onun doğasında var gidip gelmek :D ...........

bataklık aslanlarının belgeselini izliyodum dün sahurda 3 - 5 beceriksiz toplanmışlar bi kuytuya öküz başlı adının gerisini hatırlamadığım o masum hayvanların peşinden koşturuyolardı arada 8 - 10 zebrada vardı hani hiç utanmadan hala pijamalı gezen öğlen ortasında tam dedim zebralardan biri gitti aslan dişi olanlardan takıldı düştü salak o hızla koşuyosun sağına soluna dikkatli baksana ama olmaz illa pür dikkat koşacak, hah koştun gördük bütün dünya beceriksizliğini izledi bide aç kaldın sabaha kadar........

aynı gün seçilerek yazılmış tanrı tarafından benim için bütün bunlara hala bir tebessüm beslesemde insan uykusuzken tutarsız olabiliyor gerçekten yani nasıl bir durumda olabileceğimi bilidiğim için sahura kadar yatmamak en iyisi paşa paşa ye etrafında dönen parodiyi bilerek bizzat yaşayarak (yani dublör olma, doğaçlama yap) ye yemeğini tut orucunu işte işin sırrı burada herhalde uykuluyken yendiği zaman daha mı tok tutuyo sahurda ki yiyecekler dşdş hani sormuyorum değil............. işte malum gece babam yine uyku sersemi gözler kaymış ruh hala yatakta beden mutfakta bi durum sergiliyor geldi oturdu ne varsa yemek için çaba gösteriyor aradan bi beş dakika falan geçti çanakkaleden gelirken aldığımız o hiç bitmeyen peynirden yedi braz ve direk söylediği kelime bu peynir peynir kokuyor hınk, pardon, binecek var, neredesiniz, saat kim....!!! :S

işte aylarca yarılacağım mevzu peynir peynir kokuyo ben zaten karpuz keselim demedim ki siee :D nasıl bir katliam komedide oyuncu oldum zerre kadar farkında değilim ama rol alanlar benden de abuk hallere girince daha bir yaşanılası oluyor bu otlak güdülen koyunlarız biz peşi sıra uçurumdan atlayan sürü psikolojisi ile avunan........

bu kadar saçmalamamın nedeni de sırasıyla dinlediğim şu sanatçılar olabilir.... kurban - müzeyyen senar - slipknot :s bundan sonra minik dualardan bi ilahi istemiştim ama bulamadım bunun yerine şu an içerisinde coal chamber - something told me dinliyorum (resident evil soundtracklerinden) daha hiç eğitim almadan bu hızla boeing bile uçururum valla ne diyim ben.... bu kadar okudunuzda (ben yazdım hatta baya iyi geldi) inşallah biraz kafa dağatmışsınızdır...

yaralı parmaklar....

bunları sormadım değil kendime birden işte öle bişi.....

hissetmediğim küfürü bile etmem (:
kargaşa değilde keşkelerin yükleri
.......
başkaları gibi olmamak istedim oldu...............


gerçekten çok saf ve gerçekler yani ama bi yerde katılmadım sana tamam şu an yaşadığın sen ve isteklerin doğrultusunda koyduğun birbirini tutmayan eğri büğrü bir kalenin taşları olabilir ama hala kraliçe sensin ve canını verecek kölelerin elbet olacak bu kural böyle başka açıklaması yok ki

şu an deniz gelgitte ve suları çekilmiş kayıkçılar kıyıya yaklaşmaktan korkuyor o kadar
eski formuma dönüyorum herhalde.... bu arada


o sular, hepmi çekiliydi, hepmi korkunç geldi deniz onlara.... hem o deniz değil mi onların hayatı..........

oda bi balıkçı felsefesi olsun bırak yaa biz kıyıda kalalım...... bizim hayatımız ufak çakıl taşları bir ucu kesen diğer kısmı pürüssüz

çıplak ayakla yürümek, çıplak ayakla koşmak düşüceğini acıtılıcağını bile bile çakıl taşına küsememek..........

yorucu.... ama terliyken su içmek gibi bir şey nasıl istemek değil amacımız zaten, neyi istediğimiz bütün olay ve hüzünün yanında sönük kalmadan dost olacak bir mutluluk aradığımız....

sadece bu….. o yüzden yaralı parmaklarımıza bakıp soğuyanlar var bu bedenden.........

yaralarımız, zırhlarımız, kendimizi inanmayanlara kapadığımız...karanlıktan korkarlar ya, bilmezler o bizim aydınlığımız diye devam ederim ben ama bana bunu yapma çağatay (:


ardını görmek çabası yok o zaman satırlarımda virgüllerimi şimdi en uygun yerde koydummm



ıssız karanlıkta hızla düşen damlaların vurduğu bir yaprak düşündüm bunlardan sonra..... daldaki o verdiği savaşı ve bunca yük altında ezlien bedeninin narinliğini işte bu sırada aklıma güneşte ne kadar güzel oldukları geldi nasıl olsa bize vurmayacak o puslu günlerin ardındaki yaşlı teyzelerin kemiklerini ısıtan bahar güneşleri ama hayal etmek de pek kötü sayılmaz...... biz puslu sabahların hüzünlü çocukları, hep bir çöp buluruz kendi krallığımızda oynayacak ve bir dost köpeğimiz olur ıslıklarımıza karşılık havlayacak, evet bu kadar masum aslında yaşamak istediklerimiz bir baraka bile olsa içinde kalmış kirli bardağı yıkamak isteyen yürekler düşlüyoruz bunca satırlar ardında...... yakınmamız ne yanlızlık nede umutsuzluk yakınmalarımız sadece göremeyenlerin adına duyduğumuz keder basit gelen şeylerin karmaşıklığı aslında yada küçük bedenimize bol gelen bir pantolonun bizde yaşattığı büyü sırların ardında gizlenmiş kısa nefes molaları içinde çekilen zifiri gecenin kokusu gibi..... büyülü sadece, adını bilmeden gidilen bir şehir gibi, kokusuna hasret kalınacak bir duvar belki ama düşünülesi bir his bu.......... görmeden dokunmak gözlerindeki ışıltının parlaklığına ama yaşayabilmek kamaşmışlığını kendi gözlerimde........ sakin düşler, kısa heyacanlar ardına gizlenmiş umutlara susayan yürekler, avuçlara işlenmiş gözyaşları sebepli ama çaresizce akıtılan.... ne dünde kalan nede yarında solan filizlenmiş yeşeremeye hevesli düşlerin bekçisiyiz sadece mutluluğu kovalayan balonların havası içinde uçan çocuklarız hala aç, sahilde geceye ve sarhoş bir sevgilinin ıslak dudaklarına..........

istenenler küçüldükçe şartların büyüdüğü hiç mi aklımıza gelmedi_? !!!


LaLoU'ya teşekkürler bu satırlar ve geride kalanlar için...... (: biraz kırpsamda tam dediğim gibi saat 3 sularında (:

düşünülesi şeyler...!!!

mektuplar, şarkılar neye yarar ben giderken... iyi bir parçanın kısa sözleri gereği kadar sorumluluk gerektiren hisler içinde yoğrulmuş bir hamur kıvamında... kulak memesi diyolarya işte öyle bir şey......

nedensiz bir sorular silsilesi bütün bunlar... düşlerimin en dibinde oluşan şen kahkahalar nedense bir çıtırtı oluşturamayacak kadar cılız kalmışlar gördüğüm bu tablo karşısında... bir sürü insan sanki bir öğütme makinası gibi tek düze çalışıyorlar ve nasıl bir oyunsa bu oynanan masum oyuncakların bile haberi olduğunda oyun çoktan bitmiş oluyor karışık olmadı aslında ama bu şekilde hayat buldu elimde biraz incelensi bir fikir belki belkide biraz düşünülesi bir durum ama benden başka düşünen varmı düşünen düşlerimi...!!!

ağzımdan çıkan ender ve güzel sözlerden biri daha kısa bir zaman önce hayat bulmuştu satırlarımda "dilekler dilenir dillerde" ne kadar anlamlı dilenen dilekler mecaz düşününce saçma değil hiç, gereğinden fazla mâna yüklü sadece...

ufak kalabalıkların çıtırtısı, koşuşturmalar gördüklerim ne zaman içinde hissetsem kendimi bir değişik ruha bürünen yanlızlığım ortaya çıkıyor... ne garip yanlızlığın içinde yanlız kalmak ne melankoli yüklü bir duygu, karanlık gecenin ortasında yaşamam gereken his... bu değildi aslında ama bu şekilde yaşanıyor bu şehrin içinde benim sahiplendiğim bu ufak rol'de oyuncular değiştikçe senaryoda değişecek ama ne zaman bir yenilik var ise hüzün dolacak düşlere alışılmışın dışına atılan adımlar misali zor olacak ve unutulmak istercesine hüzün dolu olacak gözlerim buna rağmen kurumayacak yastığımdaki yaşlar işte böyle bir duygu silsilesi içinde bulunduğum...

huzura kavuştuğum bir parça kulaklarımda, bir parça ney sesi ve tambur var geride birazda ince saz bu arada dinlediğim parça ikinci bahar dizisinin soundtracklerinden "adem ile havva" Cengiz Onural'in elinde hayat bulmuş muhteşem bir eser...

yıldızlara dokunan düşler.........


gün ağarırken gelen mesajlar zihinim en sakin sıvışkan köşesini meşgul ederler, kızdığımdan değilde ahhh be diyemediklerim için bütün bu saçmalamam..... devamı olmayan bir yolda kayboldğunu düşünmek bazen ne kadar sakin ve huzurlu geliyor ama nasıl olsa sabah olup uyanacağım ve aynı düşünce malesef tekrar belirmeyecek zihnimde işte bütün bunlar olurken antalyada bir gece daha başladı yıldızlı biraz sıcak ve sakin huzurun sunduğu puslu düşler laci göklere karışmış ve pamuksu bulutlar da yok gözlerimde sadece masum kralların gaz lambaları doldurmuş gökleri masum dememdeki tek kasıtta hala yaşam için bir savaş vermeleri ve bilmedende olsa bize yön vermeleri bu sakin karanlıkta... yırtıcı kuşların gölgesindeki acımasız gündüz biterken dilimden dökülenler ne kadar tatsız olsada içimde kalanların hüznü hala avuçlarımda uçmayı dileyen bir yaralı güvercin ......

............ (: