karmaşa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
karmaşa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

hiç_!

aaa bak yürüyorum...

hava aydınlanmak üzere... rüyaların en huzurlusunda olacağıma şimdi sobanın içten içe yanışını dinliyorum gözüme takılan kederleri atıyorum kirpiklerime dokunup geçiyorlar yüzümden, yanaklarımda derin izler bırakıyorlar üstelik... biri gelsin istiyorum tanımadığım biri bulsun beni şimdi bir kaç çift söze ihtiyacım var...

üşüyorum..! oda sıcak gibi ama dışarıdaki yağmurun sesi bir ürperti veriyor... eskilerden bir parça çalıyor kulaklarımda, ve melankoli... her bir hecede biraz daha ürperiyorum ama artık değilim, düşünceler varken yalnız değilim_! biliyorum tanıdığım insanlardan kalan anıları tazeliyorum... karanlıkla dansım bu tek başıma... her tekrarda biraz daha oluyorum biraz daha sertleşiyorum, tamam_! yüzüne bakmadığım insanlara verdiğim cezalar yetmiyor masum olmak istemiyorum... hadi nefret et şimdi_! evet, biraz daha küfret düzene ve buna uyanlara diyor yankılar beynimde susuyor gibi yapmaktan yoruluyorum dudaklarım kurumuşken...

çıtırtılar geliyor, tahta kuruları mı acaba_? yok..! bunlar benden gelenler, içimdeki kırıkların sesleri, yankısız çığlıklar bırakırken boşluğa bedenime hapsolmuş yalnızların ayrılışı bu duyduğum... hiç beraber olmadılar ki zaten...

sus..! sen artık konuşma bana lazım değilsin, bırak gözlerimi karartma... görmenin tadına varmak istiyorum... duyma..! ben kendime ağlıyorum değil sana bunlar, dökülenler benim temiz kalbimden, sen bunları bile çamurlaştıracak kadar bulanıksın... bilme..! ne istiyorsun ki daha bitirdiğin benden kalanları mı_? bunlar yok denecek kadar az, üstelik sen kırıntıları sevmezsin... hadi git şimdi dönme arkanı bende alacağın yok bedelini ödedim seninle geçen saatlerin şimdi indirim yapma bana gülme artık yanımda olmayan mutluluğuma... bırak beni bilmediğim bir sokakta sabaha kaybolmak istiyorum belki biri yolumu keser senden kalan son nefesimi alır belki beni huzura dolar... hadi git ne duruyorsun daha ben artık yokum görmüyor musun_? elimde bir kaç şeker avunuyorum çocukluğumla...

yapma, gördüklerin karşısında en ufak bir ses çıkarma sen zevkten anlamazsın zaten ben bedelini verdim hazzın sen sadece yaşat... şimdi yine git ben belki dönerim ama sen dönme ben kaybolmak istiyorum... kaybetmişliğin sancısında unut beni işte bilme artık ben yoktum olmadım sende görmedin bunları... şimdi git ardına bile bakma karışırken zifiri karanlığa bir tek şey söyle..!

hiç bir şey kalmadı mı geriye_?

Düş Değil Bu....

Ölümler çıplak gelir...
Geceyi indirir yavaşça, gözlerine,
Benden geçmek kolay değil.
Feryat eder ateş, sözlerime.

soğuk bir duvar sırtımı yasladığım, arkamı dönüp saklandığım karanlıkta .... kulaklarımda yankılanan kimsesiz hıçkırıklar var... ağzımda tadını kestiremediğim bir burukluk içtiğim kahvenin acılığı değil bu hayır, başka bir şey...!!! ıslak gözlerim mi sebebi, orasıda meçhul... o kadar çok aldım ki bu tadı artık manasız kalıyor hislerimde, alışılagelmiş bir burukluk... hani soğukta elin ıslanırda hissetmezsin ya bir süre sonra işte öyle birşey nasıl olduğu belli değil ansızın vuruyor kirpiklerime... gidesi yok sadece konaklamış dinleniyor vücudumda, çıplak tenimde titreyen hıçkırıklar oluşturuyor, yanlızlığın demini veriyor katran karası, kendi bardağında parlak umutlarım, kandırıyor beni hissizleşen düşüncelerimle aldatıyor ruhumu defalarca, şımarık bir sevgili gibi arsız, sebepsiz... açık kapılarımı kapatıyor arkamdan, sesim çıkmasın, bedenim vurmasın kıyıya sakın...!!! sabahı olur mu bu gecenin...! ipin ucunda ben, altımdaki tabureyi kürdan ayakları... neredeler sözlerin, sesinde gelmez olmuş ıssızım yine... terk ettiğin doğru ama hiç mi özlemedin bu teni, bana sinen kokunu, omuzlarıma düşen saçlarını, sana hayran bakışlarımı yada sadece bir tek beni ne kadar oldu baya deme ben saatini bile tutuyorum lise 3 o eylül'ün perşembe'si saat tam 11:00 (masal gibi, ne eksik ne fazla tam 11) işte o günden bu yana hiç unutmuyorum ne sesini, ne kokunu dudaklarında feryat eden adımı, bize attığın o bilinmez ilk adımları... sahi ben nasıl olduda söyledim bir çırpıda sana nasıl tutulmadığımı anlayamıyorum... o iki söz ne azap yaşattı hiç bilmezsin ama bilirim ben ne kadar keser nefesimi yada düşürür gözlerimi yerlere, bakışlarım silinir, yoklaşır bedenim ama sen bilmezsin...
artık bilmeyide istemediğin belli bakışlarından utanmak istiyorum hani görmek isteyip de bakmaktan korkarsın ama bakmadan da yapamazsın ya işte öyle... ne acımasız bir senaryo bu sonunda kim nasıl öldü, katil kim yada herkes pratikte yaşıyorda filmin sonu seyircide mi saklı ama kim bilir ki bu filmi, vizyon'da rekor kırmamış bir oyunun DVD si bile çıkmaz.... benim ki kuruntu sadece o... gün doğuyor bilmiyorum farkındamısın yada görmek istermiydin kamera arkasında bu manzarayı bir kez daha ellerin elimde safça üşürken bedenimiz, hala aşık, hala martılara ağlar, hala sarhoş ve hala dudakları ıslak iki bedenken...


Vedalar doğru değil,
Sevgiler yalan değil.
Koşarım ben, sensizliğe
Ağlarım, yağmur düşürür seni
Kapı açık, gir içeri...


sen arkamdan kapatıyorsun ama ben inatla açıyorum yenilerini bu bitmek bilmeyen kapıların... aynı bu şarkıda geçtiği gibi bilirim ki vardır şarkımı duyan... tutarlar yaralı parmaklarımı, kimbilir belki onların da yaralıdır parmakları, kimbilir farklı bedenlerde aynı tene dokunuyoruzdur yada çilek bize heyecan veren bir maceradır... kahvenin buğusunda hayaller kuruyoruzdur belki senle kurardık hata sen yazı yazıyordun onlarla yağmurlu soğuk günlerin camlarına... ama doğru geçen yıllardaydı o unutmuşum son bakışlar hep acıtır zaten o günden beridir bakamıyorum sonlara görmek istediklerim bunlar olmadığı için bakamıyorum aslında giden zaten gidiyor, kalanın ise yaraları bir türlü kabuk bağlamıyor belki şeker hastasıdır ama diabetik bir vaka değilim ki ben sadece sensizim...

bitiremedim hala seni, virgüllerim oldun daim noktasını kaybettiğim kitabımda... imzalı sayfalar bıraktım ben sana, senin için yazılan sensizliğe adanan... ne zaman görmeliyim doğan günü bari onu söyle yoksa ben bir daha göremeyeceğim güneşi nede göklere asılı kalmış gitmek istemeyen arsız ay'ın güneşe zıt hafif solgun halini... hava kararıyor gene benim uyku vaktim gelmiş sanada iyi geceler günüde buluşamaycağız belli belki bir akşam üstü görürüm seni belkide ... burasını aklıma bile getirmek istemiyorum sadece çocuksu bir umudum var o kadar olmaması için mutlu ol daim haince al benliğimi ama yerine bırak bir parça senden fazlasını...

ne bugün nede dünden kalanlar unutturdu bana adını hala benle düşümdesin...!!!



düşünülesi şeyler...!!!

mektuplar, şarkılar neye yarar ben giderken... iyi bir parçanın kısa sözleri gereği kadar sorumluluk gerektiren hisler içinde yoğrulmuş bir hamur kıvamında... kulak memesi diyolarya işte öyle bir şey......

nedensiz bir sorular silsilesi bütün bunlar... düşlerimin en dibinde oluşan şen kahkahalar nedense bir çıtırtı oluşturamayacak kadar cılız kalmışlar gördüğüm bu tablo karşısında... bir sürü insan sanki bir öğütme makinası gibi tek düze çalışıyorlar ve nasıl bir oyunsa bu oynanan masum oyuncakların bile haberi olduğunda oyun çoktan bitmiş oluyor karışık olmadı aslında ama bu şekilde hayat buldu elimde biraz incelensi bir fikir belki belkide biraz düşünülesi bir durum ama benden başka düşünen varmı düşünen düşlerimi...!!!

ağzımdan çıkan ender ve güzel sözlerden biri daha kısa bir zaman önce hayat bulmuştu satırlarımda "dilekler dilenir dillerde" ne kadar anlamlı dilenen dilekler mecaz düşününce saçma değil hiç, gereğinden fazla mâna yüklü sadece...

ufak kalabalıkların çıtırtısı, koşuşturmalar gördüklerim ne zaman içinde hissetsem kendimi bir değişik ruha bürünen yanlızlığım ortaya çıkıyor... ne garip yanlızlığın içinde yanlız kalmak ne melankoli yüklü bir duygu, karanlık gecenin ortasında yaşamam gereken his... bu değildi aslında ama bu şekilde yaşanıyor bu şehrin içinde benim sahiplendiğim bu ufak rol'de oyuncular değiştikçe senaryoda değişecek ama ne zaman bir yenilik var ise hüzün dolacak düşlere alışılmışın dışına atılan adımlar misali zor olacak ve unutulmak istercesine hüzün dolu olacak gözlerim buna rağmen kurumayacak yastığımdaki yaşlar işte böyle bir duygu silsilesi içinde bulunduğum...

huzura kavuştuğum bir parça kulaklarımda, bir parça ney sesi ve tambur var geride birazda ince saz bu arada dinlediğim parça ikinci bahar dizisinin soundtracklerinden "adem ile havva" Cengiz Onural'in elinde hayat bulmuş muhteşem bir eser...

yıldızlara dokunan düşler.........


gün ağarırken gelen mesajlar zihinim en sakin sıvışkan köşesini meşgul ederler, kızdığımdan değilde ahhh be diyemediklerim için bütün bu saçmalamam..... devamı olmayan bir yolda kayboldğunu düşünmek bazen ne kadar sakin ve huzurlu geliyor ama nasıl olsa sabah olup uyanacağım ve aynı düşünce malesef tekrar belirmeyecek zihnimde işte bütün bunlar olurken antalyada bir gece daha başladı yıldızlı biraz sıcak ve sakin huzurun sunduğu puslu düşler laci göklere karışmış ve pamuksu bulutlar da yok gözlerimde sadece masum kralların gaz lambaları doldurmuş gökleri masum dememdeki tek kasıtta hala yaşam için bir savaş vermeleri ve bilmedende olsa bize yön vermeleri bu sakin karanlıkta... yırtıcı kuşların gölgesindeki acımasız gündüz biterken dilimden dökülenler ne kadar tatsız olsada içimde kalanların hüznü hala avuçlarımda uçmayı dileyen bir yaralı güvercin ......

............ (: