Düş Değil Bu....

Ölümler çıplak gelir...
Geceyi indirir yavaşça, gözlerine,
Benden geçmek kolay değil.
Feryat eder ateş, sözlerime.

soğuk bir duvar sırtımı yasladığım, arkamı dönüp saklandığım karanlıkta .... kulaklarımda yankılanan kimsesiz hıçkırıklar var... ağzımda tadını kestiremediğim bir burukluk içtiğim kahvenin acılığı değil bu hayır, başka bir şey...!!! ıslak gözlerim mi sebebi, orasıda meçhul... o kadar çok aldım ki bu tadı artık manasız kalıyor hislerimde, alışılagelmiş bir burukluk... hani soğukta elin ıslanırda hissetmezsin ya bir süre sonra işte öyle birşey nasıl olduğu belli değil ansızın vuruyor kirpiklerime... gidesi yok sadece konaklamış dinleniyor vücudumda, çıplak tenimde titreyen hıçkırıklar oluşturuyor, yanlızlığın demini veriyor katran karası, kendi bardağında parlak umutlarım, kandırıyor beni hissizleşen düşüncelerimle aldatıyor ruhumu defalarca, şımarık bir sevgili gibi arsız, sebepsiz... açık kapılarımı kapatıyor arkamdan, sesim çıkmasın, bedenim vurmasın kıyıya sakın...!!! sabahı olur mu bu gecenin...! ipin ucunda ben, altımdaki tabureyi kürdan ayakları... neredeler sözlerin, sesinde gelmez olmuş ıssızım yine... terk ettiğin doğru ama hiç mi özlemedin bu teni, bana sinen kokunu, omuzlarıma düşen saçlarını, sana hayran bakışlarımı yada sadece bir tek beni ne kadar oldu baya deme ben saatini bile tutuyorum lise 3 o eylül'ün perşembe'si saat tam 11:00 (masal gibi, ne eksik ne fazla tam 11) işte o günden bu yana hiç unutmuyorum ne sesini, ne kokunu dudaklarında feryat eden adımı, bize attığın o bilinmez ilk adımları... sahi ben nasıl olduda söyledim bir çırpıda sana nasıl tutulmadığımı anlayamıyorum... o iki söz ne azap yaşattı hiç bilmezsin ama bilirim ben ne kadar keser nefesimi yada düşürür gözlerimi yerlere, bakışlarım silinir, yoklaşır bedenim ama sen bilmezsin...
artık bilmeyide istemediğin belli bakışlarından utanmak istiyorum hani görmek isteyip de bakmaktan korkarsın ama bakmadan da yapamazsın ya işte öyle... ne acımasız bir senaryo bu sonunda kim nasıl öldü, katil kim yada herkes pratikte yaşıyorda filmin sonu seyircide mi saklı ama kim bilir ki bu filmi, vizyon'da rekor kırmamış bir oyunun DVD si bile çıkmaz.... benim ki kuruntu sadece o... gün doğuyor bilmiyorum farkındamısın yada görmek istermiydin kamera arkasında bu manzarayı bir kez daha ellerin elimde safça üşürken bedenimiz, hala aşık, hala martılara ağlar, hala sarhoş ve hala dudakları ıslak iki bedenken...


Vedalar doğru değil,
Sevgiler yalan değil.
Koşarım ben, sensizliğe
Ağlarım, yağmur düşürür seni
Kapı açık, gir içeri...


sen arkamdan kapatıyorsun ama ben inatla açıyorum yenilerini bu bitmek bilmeyen kapıların... aynı bu şarkıda geçtiği gibi bilirim ki vardır şarkımı duyan... tutarlar yaralı parmaklarımı, kimbilir belki onların da yaralıdır parmakları, kimbilir farklı bedenlerde aynı tene dokunuyoruzdur yada çilek bize heyecan veren bir maceradır... kahvenin buğusunda hayaller kuruyoruzdur belki senle kurardık hata sen yazı yazıyordun onlarla yağmurlu soğuk günlerin camlarına... ama doğru geçen yıllardaydı o unutmuşum son bakışlar hep acıtır zaten o günden beridir bakamıyorum sonlara görmek istediklerim bunlar olmadığı için bakamıyorum aslında giden zaten gidiyor, kalanın ise yaraları bir türlü kabuk bağlamıyor belki şeker hastasıdır ama diabetik bir vaka değilim ki ben sadece sensizim...

bitiremedim hala seni, virgüllerim oldun daim noktasını kaybettiğim kitabımda... imzalı sayfalar bıraktım ben sana, senin için yazılan sensizliğe adanan... ne zaman görmeliyim doğan günü bari onu söyle yoksa ben bir daha göremeyeceğim güneşi nede göklere asılı kalmış gitmek istemeyen arsız ay'ın güneşe zıt hafif solgun halini... hava kararıyor gene benim uyku vaktim gelmiş sanada iyi geceler günüde buluşamaycağız belli belki bir akşam üstü görürüm seni belkide ... burasını aklıma bile getirmek istemiyorum sadece çocuksu bir umudum var o kadar olmaması için mutlu ol daim haince al benliğimi ama yerine bırak bir parça senden fazlasını...

ne bugün nede dünden kalanlar unutturdu bana adını hala benle düşümdesin...!!!



2 yorum:

imaginarydarkness dedi ki...

kaç defa daha yaşayabilirim ki bu acıyı?yokluğuna ağlayacak kaç damlam kaldı?
anlasana tükeniyorum...
yavaş yavaş vücuduma aldığım bir zehirsin...ölüm oluyorsun damarlarımda.oysaki;nefes olmalıydın nefesime.ben bunu bekledim,bunu diledim inanabildiğim kadarından...
seviyorsun değil mi acı çektiğimi görmeyi?
senden umut bekleyen gözlerime hiç bakmadan,sevgime çarparak üstünden eze eze yürümek senin için çok kolay...ve bir zevk değil mi?
rüzgar esiyor hissediyor musun?üşütüyor mu seni de benim kadar?
sanmam...
benim senin gibi sarılacak kalın sevgi duvarlarım yok!
ne kadar özverili olursam o kadar kurak kaldım yüreğimde...sen ne kadar bencil yaşadıysan bir o kadar da sevgi dallarıyla vücudunun sarılmasını sağlayabildin...
şimdi de bu soruyla ağlıyor düşüncelerim:sevginin karşılığı;üşümek mi?

Lullaby dedi ki...

cevapları kim biliyorki aslında bizler kurbanlarınız bu acı gerçek oyunda......

ama güzel günler yaklaşır bilinmezde pusları aşılacak bir yarınımız olur elbet beklemekde bir yere kadar ama yapılası başka şeyler yok ki...!!!