uzadıkça

birşeyleri sorgulamanın yeri ve vakti değil şu aralar, canını yakan bir gülümse ne kadar içtense karşında, seni sorulara boğan gözyaşları bir o kadar sahtedir çoğu zaman... senden akmadıkça...

ellerim bomboş yüreğimde bir sızı... kalbime damlayanların bıraktığı lekeler ile karalanmış üstüm başım... bir ışık vursa şimdi yüzüme bir söz değse kulaklarıma oturur ağlarım herhalde, anılarıma sığdıramadığımsın sensin adını koyamadığım... sesin, kokun, gözlerin... bahçeleri sarmış adınla, her mevsiminde burnumu sızlatan esintilerindensin şehrimin...

benim dilime dolanmışken bu gecede, bütün anıları yeninden canlandırmışken tek bir sözle...

şimdi tam vakti,

dindir bütün olanları tek bir dokunuşla, oyala beni bir gülüşünle, sıcak nefesini değdir dudaklarıma, gözlerine yakından bakayım biraz daha gitme bir adım kal işte buralarda... sen kokan bu sokaklarda satma beni olmaz umutlara, dokun son defaymışcasına tenime, sar beni bedenine anlat bir masal şimdi uyut beni kollarında...

ama gitme şimdi bana söz verdiğin gibi sadece sen olup gel, bizim için yak gemilerini, arkanda bırak yalanları, yarım uykulardan kalan silik hatıraları, sabahları yastıklara gömdüğümüz bütün o sızıları herşeyden arın ve gel ben hala buralardayken tut elimi varlığın olması gereken yerine layıkken sabah olmadan zifiri karanlık geceye karışda gel... kimselere gösterme suretini, kimseler bilemesin adımlarını... sır ol gel karıştır bütün doğruları unuttur bana sevdanın adını yeniden yaz duvarlarıma bildiğim bütün masalları...


içimi avcuna döksem, beni azıcık çözermiyidin...


Hiç yorum yok: