var mı?

bu tek başına bir gönderi olmalı diye düşünmekteyim!!!

bin zulüm etsen, sevemem desen yine git diyemem ki!!!


sürgün

herkes bu şamataya davetli şaklabanlar gibiydi, nedense unuttuğumu sandığımda yanılmıştım en sıvışkan her yere girebilecek her şekli alabiliecek gibi duruyordu işte öfkem yerli yerinde ne kılıcım nede kalkanım vardı, çorak arazilere sürgüne gitmiş hiçler prensiydim sanki durup dururken aldım başımı gömdüm kumlara kıçıma bakıp gülenleri duysamda çıkarmadım kafamı o pislik içindeki suratlarını görmemek için...

usulüne uyalım

kağıdım kalemim erimekte YAZAMIYORUM... çünkü,

aklım hep sende!!!

ajda açtım eskiler yeniler çalıp duruyor, fena derecede bunalımlardayım üstüne bugün duyduklarımda çeşni olur cinsten...

aldığım nefese düğümler atarken varlığın elimle çiziyorum seni geçtiğimiz her bir yere, sustum sen getir sözlerimin devamını al beni benden, kalbim razı gönlümünde rızası var bir tek iste yeter, usulüne uyalım eskilerin bunun olması gerek!!!

yeniden keşfetmeye çalıştığım değilsin orda duran içini bildiğimsin, odalarından aydınlıklara baktığım evlerimsin, sıcağımsın yuvam gibi...

elimle koyduğum kahve fincanısın başucumda hep sıcak hep dolu dolu, anlatmaya lüzum yok her an içimdesin, yüreğimde damla damla cansın, nefesimdeki o tarifsiz aşk, biraz tarçın bazen karanfil kokan sözlerimsin, acı tatlı bütün keyfimsin!!! rüyalarımda göremediğim, ellerimle buluşturamadığımsın kalbime ritim veren aklımı havada tutan, beni oyunlara kandıran adına şarkılar seçtirensin!!!

durup düşündüğüm her anda soru işaretlerine süslenen şemsiyeler gibisin beni haylaz yağmurlardan saklayan...

sar ısıt ne yaparsan yap al kollarına bahar kadar yumuşak, yaz gibi gizli saklı derinlerinde yaşat, kışlarımız hiç bitmesin iç içe geçsin günlerimiz...

bilirsin ben kış çocuğuyum sıcağına muhtacım bu sebeple!!!





kızgın bile değilim desem inandıramam kimseleri

ya birilerinin egoları çok büyük yoksa ellerine alıp çekip çekiştirip mi o boya getirmişler çok merak içindeyim...

keyifli dost ziyaretiydi ama patavatsız bir iki söz bütün günü geçmişi geleceği birkaç saniye içinde bitirdi... hayır daha kendi adına birşeyler yapamayan sürekli sözde dolu dolu yaşanan bir hayatı betimleyen ahmak kişicik yine başrolde, arkadaşım bir parça insanlık başka bir şey değil...

birde şu vardırya kendine bir laf söylendiğini sanan insan illa ona bir karşılık verme çabası içindedir, kendi içinde yüzdüğü çukuru bilmezde burnunu yerlere değdiremez bir türlü!!!

güzelim duygularım bu insanların içinde delik deşik oluyor, elimde sürekli eksilen ve devamlı hırpalanan sevgi ve umut kırıntıları birilerini bekliyor, direniyorum paylaşacağım ve değecek hepsine son bir kırıntı bile kalmış olsada gerçekten değecek ve yeniden doğacak bütün çiçekler o gün, önceleri düşüp kurudukları o topraklardan...

yaşama savaşlarım var benim, içinde duygularımın esiri kaldığım sessiz, karanlık zindanlar var hücre hücre bütün duvarlarına kazıdığım umuda ait resimler, eskilerin mağara duvarlarına çizdiği öyküleri kadar derinler üstelik!!!

benden sonra bakacaklara unutulan bir çok şeyi bahşedecek, alevlendirip yeşertecek umarım...

içimde kalıp, sürekli kırılıp batan bütün anılarım daha törpülenemedi o gün geldiğinde çok güzel hissettirecek eminim, kendi kumdan kalelerime sakladığım sevgi sözükleri fısıldayan deniz kabuklarım var, her an her darda bana umudu hatırlatan...

yalanları siliyorum ama nereye kadar alırım ardı kesilmeyen soluklarımı bundan şüpheliyim, neyse diyip susuyorum...





yok artık

neil young takıldı şimdi aklıma my my hey hey diyip duruyorum bayadır!!!

balkondayım kaba etim diye tabir edeceğim üstüne oturduğum şey donmakta nasıl bir antalya gecesidir, RSS haberlerden gördüğüm kadarıyla buralar ısınacakmış, lanet olsun şu anda kulaklarımı hissetmiyorum...

sokağın başında nöbetçi eczane var bir yoğun bir yoğun sormayın, normalde bu kadar iş yaptığını sanmıyorum bu saatlerde hep sakin olan sokak çoştu bu gece o derece, otapark diye çevirseydim kaldırımı köşeydim!!!

bütün bunların üstüne şimdi kalkıp mutfaktan bir fincan daha kahve istiyorum, filtre kahvenin suyunu çıkardım bugün 8. fincan ve artmakta öleceğim resmen, kasabın önündeki kediler gibi halim kahveye karşı soğudu bütün hislerim ama onsuzda yapamamaktayım :/ yani kısaca bir sürü haller içinde halim...

mana aramadım bugün yaşadığım bir çok şey için öylece yaşadım, yaşamadan yaşamak bu sıralar genelde yaptığım şey bu işte, içimden geldiği gibi değil uydurabildiğim gibi uydurabildiğim kadar yaşamaktayım sorgulama safhasını çabuk geçtim...

Cyrius - Historie D'un Amour çalmakta cafe de pera serisinden pek hoşlandırır bu albümler haleti ruhiyemi severim kendilerini arabadan eksik olmazlar, gün geçtikçe sayıları artsada olsun gider alır dinleriz :)) demekteyim...

adına şiirler şarkılar nice sözler dökeceğim aşklarımın ama bu gece değil aklıma gelmediklerinden falan değil yoruldum, aslında çok koşmadımda ama yordular mı yoksa beni? hani tam olarak bunada cevap aramaktayım uzun zamandır!!!

bu arada kim ne derse desin aşk platonik olunca dahada bir güzel oluyor kesin kanaatimdir... iş duygu boyutunu geçip istekleri karşılama olayına dönüşünce aşk falan olmuyor zaman geçirme ve bundan büyük bir keyif aldığını sandırabilme sanatına dönüşüyor sanırsın role playing game oynatıyor birileri bize tövbe tövbe...