onun hikayesi

gözlerini yumdu akan yaşlara aldırmıyordu artık hecelere böldüğü sözcüklere taşıyordu yaşadıklarını, susmayı denedi sebepsiz savaşlarda gemileri olmalıydı şimdi... karadan çok uzakta dosttan çok düşman sıcağına yakın hissetmek istedi kimbilir belkide ondan uzak yollara düştüğü bu gecede son bulmasını istedi herşeyin... galiba üşüyordu ve hedeflemediği bir düşün içinde yaşıyordu gerçekleri... hafiften esen rüzgar onun denizindeki alaboraları arttırıyordu düşünmediği bir yaşama adımlar atmıştı, istemeden yanlışları olmuştu... şimdi ise kaçtığı bir geçmiş vardı herşeyi siler miydi zaman yinede yenilmiş sayılmaz mıydı bütün olanların ardında silinmeye bıraktığı izlerde yaşatmak zorunda kalmaz mıydı... sakin değil şaşkınlık içinde etrafa alışıyordu onu izleyen bir çift gözün varlığından habersiz.....

kadın, ince elbisesi yazdan kalma günleri hatırlatır bakışları ile kollarındaki çürükleri unutmuştu... günbatımından çok uzakta kendi içinde kalmış bir parça ışık ile yoluna devam ediyordu herkes karanlık herkes yabancıydı bu sefer korku değil en derinden yaşadığı sadece yalnızlık ve artık dayanamayacak olmasıydı... yüzünde ürkek bakışlarını bile gölgeyen gamzelerini alıp götürmüş şiddetle geçen yakın zamanın izlerini taşıyordu ama susmuştu içten içe ağladığı halde, duraktan kalkan otobüste bir karmaşa vardı insanlar hiç anlayışlı değillerdi o bir parça huzur ararken tanımadığı bir şehrin yüzlerini izlerken daha çok ürperdi nerede oluşuna... bilmediği bir son durağa doğru yola çıkmıştı, herşeyin geride o peronda indiği otobüsün içinde kalmış olmasını düşlüyordu sanki... yeni başlangıcında burda ilk adımlarını yeniden atacak yeniden doğan güneşe bakmayı öğrenecekti, ısrarla çalan telefonu bütün bu huzur dolu sessizliğini bozdu, ekrana bakmaktan korkar bir tavırla irkildi ama ısrarla çalan telefonu açmak tek çare gibiydi telefonun susması ile başlayan daha ısrarlı bir ses vardı tehditler ve küfürler saçan aciz bir erkek sesiydi daha fazla tahammül edememiş olacak ki bu konuşmayı tek bir kelime etmeden telefonla birlikte kapattı... kadın, bir soluk daha aldığında sanki boğuluyor gibiydi tirek elleri ve donuk bir suratı vardı yalnızlık içinde, elindeki o ıslak peçete parçası belli ki bütün bu bilmediğim yolculuğunda tek arkadaşı olmuştu hala sıkı sıkı tutuyor özenle katlayıp kuru kalmış bir başka tarafını kullanarak yüzündeki yaşları gizliyordu... bütün bunlar olurken aklımda fırtınalar estiren sorular belirdi kimdi bu kadın, neydi, ardında bıraktıkları, aklından geçenler, sorularına yetmeyen cevapları... karışmış saçları kadar onunda aklı karışık belkide benim gibi bütün bu sorulara cevaplar seçiyordu içten içe... şehre doğru yaklaştıkça artan ışıklar hala son bir umutla yaşatılmaya çalışılan ramazan ayının neşesini sergiliyordu kalabalık caddeler ışıl ışıl renklere boyanmış eğlence alanları, büyük bir alışveriş merkezinin otopark alanına kurulmuş minik bir lunapark bile vardı zaten kadının tek tebessüm ettiği an bu olmuştu fark edebildiğim... yüzünde gerçek bir gülümseme belirmişti içten, gerçekten isteyerek yaptığı... bu kısa manzara sanki saatlerce sürmüş gibiydi zihnindeki pusuları kaldırmış gibi bakıyordu caddelere çocukça neşesi çok saftı, dalgaları bir an durulmuştu daha rahat nefes alabiliyordu artık biraz daha doğruldu hiç kaçırmadan süzüyordu bütün renkleri zihnine kazıyordu unutmamak için bu geceyi... kısa süreli de olsa unutmuştu yorgunluktan uyuya kalıp ertesi günün ışıkları ile bir başka şehrin sabahına uyandığında acaba bu neşe yüzünde tekrar olacak mıydı... göremeyeceğim gerçeği ne kadar doğru olsada unutmaya çalışmanın zor olduğu bir ayrıntıydı bu kareler zihnimde acaba geçen günler ona neler getirdi yada nasıl bir karmaşanın içinde sönen bir yıldız oldu oda, bilemiyorum tek hatırladığım artık sadece gülümsediği o mutlu anlar ve yakamoz'a inat yüzünde parlayan bir kaç damla gözyaşı... o kadar...



Oyundan kalkmak isterken
Kağıtlar dağıtılmış,
Bu hava boşluğunda
Artık her şey satılıkmış.
Trafikte akmayan,
Hep onun şeridiyken.
Söylediği son şarkı,
Elveda Zalim Dünyaymış...

günaydın

geriye dönüp bakacak halimiz kalmamış anladım bir kez daha sonuna noktalar koyduğumuz konuşmalar bile tozlu raflara kalkan bir kaç kitaptan satırlar olmuş, sayfalar açıldıkça örtülmeye muhtaç kusurlarımız çıkıyor sanki konuşamıyor kimse... herkes durduğu yerinde, sözler hep aynı bakışlarda farklı değil gerçekten tek farklı olan zaman hepimize oynadığı kumarı bir kez daha kazanıyor biz yine yalanlara adanmışken yine dibe dalıp gözlerimizi kapatmışken sadece suyun üstüne çıkıp nefes almayı diliyoruz işte... bir avuç su daha çarpıyorum yüzüme bu sabah aynada gördüğüm yüze bir merbaha daha her sabah ki gibi günaydın diyorum gülümseyerek sabaha ve aynaya...

günaydın...

gerçek ne ki... aslında..

derdim bu da değil aslında evet karmaşık olan duygularımın arasında tek çıkarabildiğim bu... neyin nasıl olduğu, niye olduğu sorunum değilken kendimi içinde sorulara cevap ararken bulduğum bir düzen... kimin, neyin, nerde nasılın yargılanmadığı bir oyun sanki, kararlar çoktan verilmişken içimdeki bu çocukça karşı çıkma dürtüsü niye ki...! kısaca hani bir şeylerin önünde durabilir miyim? çabası belki... içimden geçirdiklerimse hani olurya dediğim ihtimallerin peşinde oluşum, cümleleri bile yorarak kendime hissettirmeden açıkladığım kadarıyla bu işte... sorular birikir cevaplarına önümde uzun bir kış var saklamam lazım...boş duvarlara nefretle bakarken içimden gelenleri söyleyebilmem için elimde biraz acı kalsın hani ihtiyaç olursa diye... sıcaktan bunalan yalnız sözler bile yorulmaz çıkar gelirya soğuk bulutsuz gecelerde hiç durmaksızın akar dudaklarımdan, bu şekilde söylemeye saklıyorum herşeyi...

sebep sen miydin, ben neydim, kime nasıl aşık olmuştu bahar esintileri ardında kalmış kısa pantolon giyen düşüncelerim, neye özlem duymuştum, ıslatırken dudaklarımı boş yere, bir parça daha bölerek birden fazla acıtırken içimi... tıpkı bardağından taşan su gibi... tıpkı yazık olup giden herşey gibi... yazık ettik aslında ne gurur ne öfke istedik, nede ellerimizi bu mavi göğe karşı çıkarcasına kaldırmayı sadece sonunu gözledik uzunca bir yola isteksizce çıkmış iki yolcu gibiydik iki ayrı düşünceyi aynı yolculukta farklı yalanlarla sürdürmeyi başardık... üzülenin biz olacağımızı bile bile yanılmayı istedik kimse söylemezse zaten kabul etmezdik, etmedik sustuk durduk yanılan, yaralanan yine biz olduk... ayrı yerlere dağılmış yapbozdaki parçaları aradık ama nafile bulamadık sadece baktık biraz daha yorulduk biraz daha zamanı yorduk içinden çıkamadığımız bu karmaşada sıkışıp kaldığımız yalanlara sığındık durduk...